Carla

617 65 19
                                    

Kumsal

Dıtttt.
Dıtttt
Anne kalk kapat şu alarmı.
Birkaç saniye sonra ne dediğimi anlayarak kalkıp alarmı kapattım. Saat 05:30'du. Normalde alarm çalmadan uyanırdım ama dün geceden kalma olduğum için başım aşırı zongluyordu. Hayatımda ilk defa evde tek başıma alem yapmıştım.
Neyime güvenerek tek başıma içmiştim bilmiyorum ama şuan başımdaki ağrıdan dolayı bu büyük ihtimalle son içişimdi.
Hızlıca tuvalete koşup sabah rutinlerimi yaptıktan sonra gece toplayamayacak kadar sarhoş olduğumdan bok götüren etrafı toplamaya başladım. Sabah kahvemi içip spor kıyafetlerimi giydikten sonra Central Park'a koşuya gittim. Türkiye'deki alışkanlıklarımı buraya geldim diye bozacak değildim. Ayrıca güneşin ilk ışıklarında yürümek dünyanın en güzel şeylerinden birisiydi.İnsanlar her gün bu muhteşem doğa olayını nasıl kaçırabiliyordu bilmiyorum.
Geldiğimden beri burda en sevdiğim özellik yürüyüş yaparken kimsenin beni umursamaması,rahatsız etmemesiydi. Türkiye'de sabahın 6'sında yürüyüşe çıkarken yaşadığım gerilimin %1'i bile yoktu burada.
Yarın okulum açılacağı için çok heycanlıydım.
Hala hangi konu üzerine yoğunlaşacağımı,tezimi hangi konu üzerinde yazacağımı bulamamıştım. O kadar çok şey yapmak istiyordumki hangisine nerden başlamam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Gittiğim üniversitenin bana bu konuda yardımcı olacağını hissediyordum.

"Günaydın."

"Günaydın." dedim yürürken karşımdan gelen kıza. Bir şey demeden yoluna devam ettiğinde bende yüzümde gülümsemeyle tekrar yürümeye başladım. Hiç tanımadığım insanlara selam vermek,günaydın,kolay gelsin, iyi akşamlar gibi sözler söylemek enerjimi hep yükseltiyordu.
Köşede boş bulduğum bir banka oturup anın tadını çıkartmaya başladım. Gözümü balina,köpekbalığı,yunus görme umuduyla denizden ayırmıyordum.Deniz canlılarına hep bir merakım vardı. Yunusları daha önce görmüştüm ama köpekbalığı(büyük ihtimalle görünce kalpten giderdim)ve balina görmeyi çok istiyordum. Ölmeden önce yapılacaklar listemin başlarında kesinlikle dalış yapmakta vardı.
Birkaç dakika daha oturup evin yolunu tuttum.
Gelen mesajla telefonuma baktım.
Uyanık mısın? Konuşalım mı? yazmıştı Meriç.
Hemen Meriç'i aradım. Onu çok özlemiştim.
"Günaaydınn."
"İyi geceler demek istedin heralde?" dedi gülerek.
Doğru ya. Aramızda 8 saat fark vardı.
Meriçle klasik şeyler konuşurken evin önüne geldiğimde ona onu sevdiğimi söyleyip telefonu kapattım.
Eve gelip hızlıca bir duş aldıktan sonra ezberlediğim okulu daha da araştırmaya koyuldum.
Akademik kadrosunun iyi olmasının yanı sıra eğlencelide bir okuldu. Her hafta partiler,konserler,yarışmalar ne ararsanız vardı. Yandal olarak istediğiniz bir dersi seçme hakkınızda vardı.Ben galiba matematik seçecektim. Matematiğe hep ayrı bir gözle bakıyordum. Evrende hemen hemen her şey matematikle açıklanıyorken insanların matematiği sevmemesi bana saçma geliyordu. Gerçi bana her şey saçma geliyordu.
Yarın okulum açılacağı ve yüksek bir tempoya gireceğim için bugünümü güzel değerlendirmek istiyordum. Saat 2'ye Matrix'e bilet almıştım. Bu boş zamanlarımı çok arayacaktım çünkü okulum açıldığında kesinlikle başımı dersten kaldırmayıp burayıda dereceyle bitirecektim. Evde kahvaltı yapmak yerine dışarıda yemeği ve gezmeyi tercih edip hazırlanmaya başladım.
Asansörün düğmesine basıp beklemeye başladım. 17 katlı bir binada asansör beklemekte ayrı bir dertti.
Ben 12. katta oturuyordum. Asansörü beklerken ayakkabılarımı incelemeye koyulmuştum. Asansör gelince direk içeri daldım ve yeri boyladım.

"Çok çok özür dilerim." dedim kafamı tutup çarptığım kişiye bakarak. Tek kaşını kaldırmış bana bakınca yutkundum.Çok marjinal bir tipi vardı. Omuzlarına düşen saçları,kıyafet tarzı,elinde gitar...

"Sen iyi misin?"dedi başımın üstündeki elimi tutarak. Anında bir adım geri attım.

"Bu o koku."dedim sesli bir şekilde.
Bana anlamsızca bakmaya devam ederken"5 gün önce. Buraya ilk geldiğim zaman sokakta birilerine çarpmıştım ve bu koku gelmişti burnuma."
"Evet bana çarpan çok olur."
Aval aval ona bakarken hafif bir şekilde gülümseyip yanımdan geçip yan kapıya ilerlerdi.
Yan komşumdu.
Kendime gelerek"parfümünü öğrenebilir miyim? diye sordum.
Anahtarı kilide sokup eve girmeye hazırlanırken bana baktı.Göz göze geldiğimizde kristal yeşili gözlerine baktım. Gözlerimi ayıramıyordum.Bana birkaç saniye bakıp içeri girdi.
Bense arkasından bakakalmıştım.
Anında asansöre binip sıfıra bastım.
Asansör boyunca gitmeyen kokusunu içime çektim.
Bir parfümü söylemek bu kadar zor muydu? Buraya geldiğimden beri konuştuğum en kaba insan olabilirdi. Saat 9'du ve o elinde gitarla eve daha yeni geliyordu. Sabahları erken kalkan bir tip miydi yoksa uyumaya yeni mi geliyordu?Şarkıcı mıydı yoksa sadece gitar mı çalıyordu?
Dışarı çıktığımda kısa süre havayı içime çekip yürümeye başladım. İçimdeki o kızı tanıma içgidüsüne engel olamıyordum. Sonuçta psikolog olacaktım ve ne zaman gizemli görünen birini görsem onu tanımak hayatındaki her şeyi bilmek istiyordum. Psikolog içgidüsü diyelim.
Düşüncelerimi o kızdan uzaklaştırarak New York'a ilk geldiğim gün gittiğim kafeye gidip kahvaltı söyledim. Garson kızın adı Emily'idi.
Onunla birkaç defa konuşmuştuk. New York Üniversitesi'nde Sosyal Bilimler okuyormuş ve okul ihtiyaçlarını karşılamak için burada çalışıyormuş.Onunla biraz sohbet edip birbirimizin numarasını aldıktan sonra cafeden çıkıp alişveriş yapmaya gittim.
Dünya markaları burda Türkiye'dekinden daha ucuz olduğu ve dolar bazında burs aldığım için şanslıydım.
Birkaç giysi ve makyaj malzemesi aldıktan sonra  sinemaya doğru ilerledim.
Matrixe elinde poşetlerle gelen tek kız olduğumdan herkes mutlaka bir kere dönüp bana bakıyordu.
Ne vardı şuan Meriç'te yanımda olsa? O sinemaya gitmeyi çok severdi her hafta mutlaka bir filme giderdik.
Mısırımı ve kolamı alıp salona girdim.Matrix'in bu serisine eleştiriler çoktu ama beğenenlerde çoktu. En sevdiğim bilim kurgu filmiydi kötü bile olsa severdim.
Film çok güzeldi.(spoiler içerir izlemeyenler 2 satır atlasın)
Neo'nun ölmemesi ve Trinity'le makinaların kontrolünden çıkıp tekrar aşklarını bulmaları filmin en güzel olaylarından biriydi.
Böyle bir aşk isterdim.
Düşündüğüm şeyle yüzüm düştü. Meriç'le zaten bundan daha mükemmel bir aşk yaşıyorduk.
Sinemadan çıkınca bir süre koltukta oturup ne yapacağımı düşündüm. Tanrım insanlar akşama kadar ne yapıyorlar dışarda gerçekten?
Vaktimi boşa harcadığımı düşünüp huysuzlanarak eve gitmeye karar verdim. Havada kapalıydı zaten.Şu okul biran önce açılsaydı ne vardı. Markete uğrayıp akşamki menüm için gerekli olan malzemeleri aldım. Vaktimi yemek yaparak değerlendirebilirdim.

Yarım Kalmış(gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin