31|Büyük Bir Hata

Start from the beginning
                                    

Alkın bir süre sessiz kaldıktan sonra derin bir nefes aldı. "Onu almaya gelirim. Yarım saat içinde orada olurum." dedikten sonra telefonu kapattı.

Parmaklarım deri kapağın üzerinde gezinirken iç çektim. Ne yazdığını deli gibi merak ediyordum fakat okumayacaktım. Belki bir gün Alkın söylerdi ya da okumama izin verirdi fakat bana karşı böyle davranmaya devam ederse bu benim için sadece bir hayal olurdu.

Yataktan kalkarken odamın dışında duyduğum seslerle donakaldım. Ses, alt kattan gelmişti. Kalbim korkuyla hızlanırken yavaş adımlarla kapıya ilerleyip kapıyı sessizce araladım. Bir süre dinledikten sonra yere bir şey düştüğünde irkilerek kapıyı kapattım. Evde biri vardı.

Elimi kalbimin üstüne getirdiğimde sakinleşmeye çalışıyordum. Sakin olmak zorundaydım. Evdeki her kimse benim burada olduğumu fark etmeden bu işten kurtulmam gerekiyordu. Günlüğü ve telefonu elime aldım. Telefonun ekranını açmaya çalıştığımda karşılaştığım tek şey karanlık bir ekrandı. Bugünlerde lanetlenmiş olabilir miydim? Nasıl böyle bir anda şarjım bitebilirdi?

Sessiz olmaya çalışarak şarj cihazını ararken alt kattan bir ses daha duydum. Panik hücrelerime yerleşmiş, elimi kolumu bağlamıştı. Şarj cihazını bulamıyordum ve korkum gittikçe artıyordu. Alt kattaki sesler kesildiğinde duraksadım. Şu an hiçbir işime yaramayan telefonu masaya koyup kapıya ilerledim ve hafifçe araladım. Gitmiş miydi? Belki bir hırsızdı ve alt kattaki eşyalardan istediklerini alıp evden ayrılmıştı. Ne yazık ki polisi arayıp haber veremiyordum çünkü kullanabileceğim diğer telefon alt kattaydı. Günlüğü elimde sıkıca tutarken odama dönüp ağır sayılabilecek gece lambasını elime aldım ve yavaşça odamdan ayrıldım.

Keşke annemle babam burada olsaydı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hızla çarpan kalbimle birlikte ses çıkarmamaya çalışarak merdivenlerden yavaşça inerken bir elimde günlük, bir elimde tutmakta zorlandığım gece lambası vardı.

Salonu görebilecek kadar basamak indikten sonra durdum ve etrafı kolaçan ettim. Görünürde kimse yoktu. Pencereden içeri giren sokak lambalarının ışığı bazı noktaları aydınlatmakta yetersiz olsa da salondaki çoğu bölge temizdi.

Nefes bile almadan kalan basamakları indim. Temkinli adımlarla salonun ortasına doğru ilerlerken yemek masasının yanında yere düşmüş birkaç parça eşya görerek yutkundum. Birisi evde bir şey aramıştı.

Tam telefonun olduğu yere yönelecekken arkamdan ağzıma sarılan elle boğuk bir çığlık atıp çırpınmaya çalıştım. Beni sıkıca saran kol, hareket kabiliyetimi engellerken elimdeki gece lambası yere düşmüştü. Kulağımın dibinde mekanik bir ses "Şş küçük cadı, sakin ol." dediğinde daha çok çırpındım. Arkamdaki her kimse onu tanıyamazdım çünkü büyük ihtimalle maske takmış, içine de ses değiştirme mekanizması koymuştu.

Gözlerim dolmaya başlarken dediği gibi sakin olmaya çalıştım çünkü panik sadece daha kötü şeylere yol açardı fakat sakin olmak söylendiği kadar kolay değildi. Nefesimi tıkayan deri eldiven de buna hiç yardımcı olmuyordu.

Çırpınmaya devam ederken arkamdaki kişinin ayağına sertçe bastım ve onun afallamasını fırsat bilerek öne atıldım. Yere düşen gece lambasını hızla elime alırken ondan uzaklaşarak yüzümü ona döndüm. Nefes nefese "Kimsin sen? Ne istiyorsun?" diye sordum.

Tahmin ettiğim gibi maske takan kişi doğruldu. Uzun boylu ve yapılı biriydi. Baştan aşağı siyah giymiş, karanlığa karışmıştı. "Elindeki günlüğü istiyorum. Onu bana ver." dedi.

Şaşkınlıkla "Ne? Neden onu istiyorsun?" diye sordum.

"Çünkü o senin elinde olmamalı." diye karşılık verdi mekanik ses. "Senin ya da başka bir dövmelinin."

Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf DövmecisiWhere stories live. Discover now