Ağabey ?

4K 406 135
                                    

'Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;

Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.

İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;

O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.

Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;

Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.

Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,

Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım;

Vatanım da vatanım...

İstanbul,

İstanbul...

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;

Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...

Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;

Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;

Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..

Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;

Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...

O manayı bul da bul!

İlle İstanbul'da bul!

İstanbul,

İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;

Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.

Oynak sular yalının alt katına misafir;

Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.

Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,

Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...

Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?

Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i...

Kadını keskin bıçak,

Taze kan gibi sıcak.

İstanbul,

İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!

Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...

Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,

Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından

Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sünbül kokan

Türkçesi bülbül kokan,

İstanbul,

İstanbul...''


- Necip Fazıl Kısakürek.


Eminönü köprüsünde denizin tuzlu meltem kokusu burunlarından dolarken dudaklarını birbirine bastırdı Evrim.Kocaman bir balık ekmek. Bu balık ekmek demek Evrim'in yaklaşık bir yıllık ekmek ihtiyacı demekti. Balık bolca yağ deposuydu. Karbonhidrat zengini beyaz ekmek ise neredeyse bütün bir somun ekmek demeki.

Meali şuydu. Şayet Evrim bundan iki ısırıkcık alsa üç gün hiç bir katı yememeliydi. Zira şişik bir balon balığı gibi hissederdi kendisini. Ne de Yiğit Başkomiser'in yanında meltem kokulu denize doğru kusmak istemiyordu acizce.

"Ye."dedi Yiğit oğlanın konuşarak oyalandığını fark ederken.

Anlamıştı. Deli deli bakan elalara işlemiyordu Evrim'in herkese oynadığı küçük oyun. Eğer yemek yerken yeterince konuşur ve didiklerseniz , az yediğiniz düşünülürdü. Hiç ağzınıza sürmemiş bile olsanız dağınık görüntüden dolayı " Az yemişssin ama olmaz ki!"diye bir tepkiyle karşılaşırdınız. Yine de kursağınızdan lokma geçmeden o günü atlatırdınız.

Dumanlı gök rengi Evrim'in fırtına grisi gözleri rengindeyken Yiğit komiser çatık kaşlı gözleri üzerinden işaret etti balık ekmeği "Ye."

NadideWhere stories live. Discover now