Kırık Parçalar

4.5K 337 138
                                    

Aynadaki yorgun yansımasına bakındı.

Dört ay öncesinde olduğundan tamamen farklıydı. Teni kar beyaz değildi misal artık. Palet gibi renklerle çevrelenmişti dört yanı. Gözlerinde mor şişkinlikler vardı. Kabuklu ya da kabuksuz tazecik kanlı ya da iyileşmeye başlayan bereler seçiliyordu al al. Biraz yeşil ve sarıda vardı vücudunda. İyileşiyordu.

Ama iyileştiriyordu da. Oğuz.. Eskisi kadar üstelemiyordu onu artık. Yatak konusunda eskisi kadar baskıcı hissetmiyordu. Gözünün önünde başkaları ile sayısız vücutla ilişkiye giriyordu ancak...Onu cezalandırıyordu.

Bir erkeği kendine bağlayamayacak kadar aciz ve yetersizdi zira Evrim. Başkaları onu mutlu edebiliyordu ama o erkeğinin ateşine cevap veremiyordu. Eksik ve yetersizdi.

"Kabullen,eksiksin sen."demişti Oğuz alayla. 

Yatakta odun gibiydi.Kıvrak ince belli oğlanların yaptıkları gibi yapamıyordu hemencik ürperiyordu,canı yanıyordu ya da korkuyla çekiyordu bedenini. Oğuz başkalarının içine baskı yaparken içlerinden çıkarıp Evrim'in yüzüne geliyordu ceza olarak. Başkalarının vücuduna akan terine rağmen hala arzuluyordu gözlerindeki yeşiller fırtına grilerini..

Ama sevgi iyileştirmeye yetmiyordu ve korkuyordu artık Evrim.

Hem artık televizyondaki tüm kanallarda şifreliydi. Başka erkekleri televizyonda görüp kendine dokunamasın istiyordu Oğuz.

Üstelik çöpleri de kontrol etmeye başlamıştı... Ufak tefek abur cuburları görse fiziksel berbatlığından dem vuruyordu ve aşkı hak etmediğini, Nadide bir sanat eserinden oldukça sıradan ve basit alelade bir oğlan haline geldiğini söylüyordu Oğuz.

Ama ekliyordu. "Seni her haline rağmen seviyorum canım oğlum.."

Ama Evrim dördüncü ayın sonunda aynaya bakarken acıyla hıçkırmıştı. Tiksiniyordu Oğuz bazen kendi açtığı yara izlerinden. Artık yatakta yatmıyordu mesela Evrim. Ceza olarak başka odalarda ya da salondaki kanepede uyuyordu. 

Tahrik ediyordu ama devamı gelmiyordu. Oğuz onun yetersiz ve eksik bir erkek olduğunu söylüyordu her defasında. 

Ağzına alırken diş değdiriyordu, bu nedenle vurmuştu.

Elleri yavaştı. Bu nedenle ellerine de vurmuştu.

Başkalarıyla gördüğü tene ne dokunmak ne de öpmek istiyordu artık Evrim. Hissiz gözlerle yatakta başkalarının adını inleyen adamın gözlerine bakmaya mahkum edilirken gözlerini çekmesi yasak olsa da zihninde bir şarkı besteliyordu ya da sevdiği bir film sahnesini çeviriyordu.

Amelie..

Mesela Amelie de  kendini görüyordu. O da babasının yalnızca doktor kontrolleri için dokunduğu bir çocuktu değil mi? Hatta öyle heyecanlanırdı ki çocuk yüreği küt küt atadı da babası onun hasta olduğunu sanardı.

Ama Amelie adım adım takip etmişti ve sevdiği adamın peşinden gitmişti. Ne güzel bir filmdi kırmızı yoğunluktaki sahnelerle ve Fransız müziğinin iç gıdıklayan piyano ezgileriyle. Küt siyah saçlarıyla bilgiç bilgiç konuşan Amelie ne diyordu.

 Oysa siz bir sebze bile olamazsınız bayım ! Enginarın bile bir kalbi  var !

Sanırım boşa didiniyordu enginarda olmayan kalbiyle iyileştirebileceğini düşündüğü Oğuz'a. Çünkü Oğuz artık onu eskisi gibi Nadide'm diye sevmiyordu. Aynı masada yemek yemeye tahammül yoktu. Yatağına almıyordu. Hala başkalarıyla beraber oluyordu. Yasaklarla doluydu hayatı.

Ve Evrim kaçmak istese de sanırım ona duvarlar yaratan tuğlaları ve zincirlerini de seve seve Oğuz'a vermişti istemsizce. 

Her yer kilitliydi. Her yer kapalı...

Camlar kırılmazdı.

Duvarlar ise ses geçirmez.

Ve o gece son bir kez daha dayak yediğinde dördüncü ayında.

"SİKTİR GİT!"diye haykırıp bir tokat savursa da Oğuz'a... Pek çok şey için geçti.

Bodrum katını çok merak ediyordu misal. Dört ay boyunca hiç görmemişti. Ama bir gece orada kalmak zorunda bırakmıştı Oğuz onu. Eski ,nemli duvarlarla kaplı bir karanlık odaydı.

Cılız bir ampulle aydınlanan,duvarlarda Evrim'in bedenine ait Nadide fotoğraflar kaplı olan izbe ve rutubetli korkutucu bir yerdi. Yediği dayakla birlikte aç karnına uyumuştu o gece Evrim.

Ve sevginin,aslında hasta bir kalbi iyileştiremeyeceğini...Kötü olanın daima kötü olacağını sezmişti ilk defa. 

Oğuz ondan sıkılınca,göz önünden kaldırılan bir eşya gibi bodruma kaldırınca... Her şeyini,hatat ruhunu ve özgürlüğünü bile verse kötü bir kalbin iyileşmeyeceğini sezinlemişti acı bir biçimde.

"Dünyada herkesi gözümü kırpmadan öldürürüm..Sana asla kıyamam."sözünün aslında , bir gün seni de gözlerim herkes gibi görebilir olduğunu anlamamıştı. Çünkü dünya üzerindeki en ufak bir canlıya ya da cansıza  zarar verebilecek kişi. Diğer her şeye de kıyabilirdi.

Kıymetli görmediklerine ,kendinden aşağıda ya da kendi için önemsiz olanlara her nasıl davranıp incitiyorsa...Sevmeyi bilmeyen ve değer bilmeyen kalbi "sevdiğini."söylediğine de vurabilirdi.

Soğuk mermerin üzerinde dayaktan sızlayan vücuduyla kendi çıplak nü fotoğraflarına bakarken acıyla inledi Evrim.

Çünkü,başkalarına öyle yapan..Sana da yapacaktı. Başkalarına kötü söyleyen,gün gelince sana da söylemekten çekinmeyecekti.

Oysa hep aklında şehir masalları gibi romantik bir masal vardı Evrim'in.

Süperkahramanlar, herkesi kurtarmak için ...Senden vazgeçerdi.

Ama kötü bir adam seni kurtarmak için gözünü karartmadan herkesti mahvedebilirdi. Onun tek değerlisi sen olurdun. Tüm dünyası.

Kötü adamlar herkesi sevmezdi ama sevdiğine de deli gibi tapardı çünkü...Buzdan kalbini eriten Nadide bir aleve kıyamazdı.

Ama tek nefeste söndürebilirdi de,herkesmişcesine.

Kimse, özendiği kötü adam masalının karanlık sonunu söylememişti Evrim'e...

NadideWhere stories live. Discover now