uyuyordum karahindiba günlerinde
mavi güz hastalığı varmış adamın birinde
koşmuş, koşmuş yağmurlu yolda hayatına
eline göğü almış, şimşekleri toplamış sonra da
karlı dağlara fırlatmış oklarını
toplamış zihnindeki dağınıklığı
ararken kurtarıcısını: onu yoluna sokacak şarkıyı
tipi artmaya devam ederken
tepede turuncu güneş saygıyla fırtınaya yer verirken
toplanan dağınık kelimeler tek tek düşüvermiş toprağa
güzel bir melodi içinde, sessizliğin sesinde
yürüyoruz adamın biriyle
karlı dağlara, leziz avlara
hissediyoruz mavi kışı
güzlerin şerefine,
yaprakları yeşertemesek de
mavi adam,
mavi adam duyuyor musun köpekleri?
havlıyorlar bastırmaya havadaki acı sessizliği
dağ yanmaya başlarken karlı hava söndürmüş tüm ateşi
saksağanlar çıkmış tepeye öleceğimizi bildirmeye
sahi, sen de hissettin mi?
adım adım kör kadere ilerlediğimizi
evde bekleyen oğlunu son kez gördüğünü
içtiğin tütünün bu sefer derdine çare olduğunu.
evet, hissediyorum ben
bu yol bizi iyi etmeyecek mavi adam
bu sefer olacağız bu avda avlanan
o yüzden tut nefesini son defa
ve bırak sonra, huzurlu hissettiğin an.