3. Aurora

174 13 3
                                    

     Yaratıklarla aramızda 10 m ya var ya yoktu. Glory mancınığını kurmuştu. Sadece 5 tane tenis topuna parası yetmişti ve hiçbirimizin cebinde cent kalmamıştı. Topları iyi kullanması gerekiyordu. Nişan aldı ve ilk atışını yaptı. İlk top hızla en öndeki yaratığın kanadına çarptı. Yaratığın toparlanması uzun sürdü. Bu süreçte diğer iki yaratık bize yaklaştı. Glory 2. tenis topunu mancınığa yerleştirdi. 2. topun havada ilerleyip hızla yere düşüşünü izledik, ıskalamıştı. Bunların hepsi saniyenin onda birinde gerçekleşiyordu.

  Yaratıklar arayı kapamışlardı. Glory’e saldırdılar. Bıçağımı elime aldım ve Glory’nin yanına koştum. Gayet cesurca karşı koyuyordu. Benim, onun arkasına geçtiğimi görmeyen yaratığı bıçakladım. Bir anda toz halinde havaya karıştı. Diğer iki yaratığın dikkati benim ve Penelope’nin tarafını çekti. Biri benim diğeri Penelope’nin üzerine saldırdı. Sanki 3 yaratıkta farklı kişilere ayarlanmıştı. Bana saldıran yaratık Glory ve Penelope’e saldırmıyordu. Penelope’e saldıransa Glory ve bana saldırmıyordu. Bıçağımı öne savurdum. Bıçağı sebze, meyve doğramak dışında kullanmazdım. Daha önceden bir canavara bıçakla karşı koymadığım düşünülürse iyi idare ediyordum. Canavar öldürmek yerine zarar vermeye niyeti varmış gibiydi. O sivri pençelerle en iyi darbelerini indiriyor olsa hiç şansım olmazdı doğrusu. Her tarafım kesikler içerisindeydi. Tam da çok yorulduğum sırada mancınığına topu yerleştiren Glory lastiği bıraktı. Saniyeler sonrasında canavar yok oldu. Ayağa kalktım. Penelope görünürlerde yoktu. Sonra onu marketin önünde, sol tarafta gördüm. Canavar ondan 2 metre kadar uzakta havada duruyordu ama yaklaşamıyordu. Bizimle ilgilenmedi bile. Bu sayede Penelope’nin yanına rahatça gittik.

  Penelope yere çömelmiş, başını öne eğmişti. Bir şey üzerine yoğunlaşmış gibiydi. Biz yanına gittiğimizde kafasını yukarı kaldırdı. Çirkin yaratık önündeki engel kalkmışçasına Penelope’nin üzerine atladı. Glory bıçağıyla yaratığı öldürdü. Son yaratık da yok olup gitti. Ne kadar salak yaratıklardı bunlar. Bir kişiye saldırıyorlardı ama yanındakilerin kendilerini öldürebileceklerini düşünmüyorlardı. Eğer bu kadar salak olmasalardı kendi halimizi tahmin etmek bile istemiyordum. Ayağa kalktım. Arkadaşlarıma baktım. Hepimiz berbat gözüküyorduk.

“Bu da neydi şimdi?”

“Keşke bir fikrim olsaydı.” Diye cevap verdi Penelope Glory’e.

“Kızlar bence eve gitmeliyiz.” Dedim ama

“Ben sizden ayrılmak istemiyorum. Beraber en yakındaki Glory’nin evine gitsek ne olur.” Dedi Penelope. Bizde onayladık. Böylelikle Glory’nin evine doğru yürümeye başladık. Eve vardığımızda bizi bir sürpriz bekliyordu. Evin her karışı darmadağınıktı. Vazolar parçalanmış  dolaplar talan edilmişti. Glory büyük bir şaşkınlıkla evin odalarını dolaştı. Sonra yanımıza elinde bir avuç tüyle çıkageldi. Uzun, kapkara ve yağlı bir tüydü bu. Aynı marketin önünde savaştığımız canavarların tüylerine benziyordu. Bu tüy evin niye darmadağınık olduğunu açıklamıyordu fakat kimin bu hale getirdiğini açıklıyordu.

“Bence hepimizin evine sırayla gitmeliyiz. Sonuçta bu 3 canavar üçümüze de saldırdı. Tahminen sizin evlere de uğramışlardır.” Dedi şaşkınlığını üzerinden atamayan Glory.

“Hadi o zaman.” Önümüzde Penelope, onun evine gidiyorduk. Evine gittiğimizde Glory’nin tahmininin doğru olduğunu anladık. Ev karmakarışıktı. Adım atacak alan kalmamış gibiydi. Çok oyalanmadan benim evime gittik. Evin savaştan çıkmışçasına dağılmış olması beni şaşırtmamıştı. Hepimiz bunu tahmin edebilmiştik. Fakat tüm bu olanlara anlam veremiyorduk. Annelerimize bu yaşadıklarımızı nasıl açıklayacaktık? Mutfağa gittim. Telesekretere mesaj bırakılmıştı. Telefonu elime aldım. Mesajdan annemin sesi geldi.

Percy Jackson: New Half-BloodsWhere stories live. Discover now