4. Bölüm : Yalan

Start from the beginning
                                    

“Tamamdır, o iş bende sen hiç meraklanma. Kahve sözünü de unutma.”

Kocaman gülümsedi Louis. “Unutmam aslanım. Hadi kapa.”

Elini de telefonla birlikte cebine soktu. Bıkkın bir nefes verdi. İçinde anlamlandıramadığı bir gerginlik vardı.

Louis'den:

Akşam saat sekiz civarı telefonuma gelmiş olan adresteydim. Önümde duran tahta kapıyla bakışıyordum yaklaşık 10 dakikadır. Binanın giriş kapısının kilidi bozuk olduğundan içeri girmem pek de zor olmamıştı.

Nihayet binanın küf ve rutubetli kokusuna dayanamayacağımı anlayınca ufak zile bastım. Neredeyse bütün kaslarım gerilmeye başlamıştı. Belki de evde yoktur?

Ancak hayır. Duvarlar incecik olduğundan dolayı kapıya doğru yaklaşan adım seslerini duydum. Nefesimi tuttum ve kafamda Harry’e söyleyebileceğim şeyleri tartışmaya başladım.

Ödevleri söylemeye geldim.

Çok çocukça ve büyük ihtimalle aptal muamelesi yerim. Çünkü biliyorsunuz mahalle abisiyim falan.

Seni merak ettim.

Bu da çok samimi. Neden birkaç kere görmüş olduğum çocuğu evine gelmiş kadar merak edeyim ki.

İşte gerçek o an kafama dank etti. Onu gerçekten merak ettiğim için gelmiştim!

Büyük ihtimalle kapı aniden açılmasa ayaklarım popoma vura vura oradan uzaklaşacaktım. Ben ne yapıyorum böyle?

Tamam buldum. Biz gay kardeşleriz.

Ancak beynimdeki bütün o fırtına yeşillerle göz göze geldiğimde yok oldu. Vücudumdaki kaslar gevşedi. Fakat tekrar gerilmem birkaç saniyemi aldı. Çünkü suratına ve vücuduna baktığımda dudaklarımın aralandığına yemin edebilirim.

Öncelikle sağ kolu alçıdaydı. Suratında birçok morluk ve sararıklık vardı. Dudağının kenarında koca bir yara vardı ve sol göz kapağı hafifçe şişti.

Ne yaptığımı bilemeden öne doğru atıldım ve ellerini yukarı doğru kaldırdım. “Ne oldu sana?” sesim öyle tiz ve telaşlı çıktı ki Harry’nin kaşları yavaşça yukarı kalktı. Sonradan ben de ne kadar büyük tepki verdiğimi fark edip kendimi toparlamaya çalıştım.

Birkaç saniye öylece kapının ağzında bakıştıktan sonra sessizliği bozdu. “İçeri gelir miydin?” geriye doğru giderek kapıyı biraz daha açtı.

Ayakkabılarımı çıkartarak fayansla döşeli olan hole adımladım. Arkamdan kapıyı kapatıp bana döndü. Eliyle salonu gösterip önüme geçerek içeriye adımladı.

“Otursana.” Dedi kendisi çift kişilik koltuğa otururken. Karşısındaki tekli koltuğa oturdum. Salonda aynı hol gibi halısızdı. Ne televizyon ne de masa vardı. Sadece koltuklar ve köşeye konulmuş birkaç bira şişesi vardı.

“Sana bir şeyler ikram etmek isterdim ama evde biradan başka bir şey yok. Kusura bakma.” Dedi mahcupça.

“Sorun değil.” Dedim hâlâ biraz şaşkınken.

“Neden geldin?” diye sorunca bir an için kendimi suçlu hissettim. Ancak cümlesine devam edince içim rahatladı. “Yani, beni yanlış anlama. Sadece merak ediyorum.”

Ensemi kaşıdım. İşte bu soruya verebileceğim adam akıllı bir cevabım yoktu. “Kavgadan sonra ortalardan yok oldun. Dövdüğün adamlar bize epey zarar verdiler.” Diyerek yalan söylemeyi tercih ettim. Her zaman yaptığım gibi.

Gerçekten büyük bir aptaldım çünkü çocuğun her yeri mosmorken ben gelip ondan hesap soruyordum.

“Ne zararıymış?” tek kaşını kaldırarak bana sert sert baktı. Ona meydan okurmuş gibi öne doğru eğilip kollarımı dizlerime yasladım ve parmaklarımı birbirine geçirdim. “Mahalleden kimimizin arabasını sopaladılar, kimisinin evine girmeye çalıştılar, hatta bazılarının küçük kardeşlerine zorbalık bile yapmışlar. Daha sayayım mı?”

Bakın gerçekten. Gerçekten ama gerçekten bu kadar iyi oyuncu olduğumu bilmiyordum. Ta ki şu zamana kadar. Bu yalanı neden söylediğimi bilmesem bile gayet iyi söylüyordum hani.

Kaşlarını çattı, bakışlarını boş parkeye indirdi. Eliyle çenesini okşadı ancak belli ki canı acımıştı. Yüzünü ekşiterek elini geri çekti. “Hadi ya...”

“Yani buraya bizimkilerden sana sataşmaya gelen olursa şaşırma diye haber vermek için geldim.”

“Peki sen?” girdiğim o yalan dünyasından saniyesinde çıkmam işte bu soru sayesinde oldu. “Onlar senin dostların değil mi? Beni neden şimdi, burada dövmüyorsun? Sizin mahalle kurallarınız böyle değil miydi yoksa?” sonlara doğru sesi alayla çıkmıştı.

Sıçtın oğlum Louis. “Birini evinde dövemem. Ahlakıma ters.” Deyip çenemi sıktım ve dudaklarımı yaladım. Gözleri aniden dudaklarıma kayınca ise resmen şoka girdim.

“Anladım.” Diye mırıldandı hâlâ dudaklarıma bakarken. Onun bu bakışından rahatsız olup oturduğum yerde dikeldim ve boğazımı temizledikten sonra gevşekçe yumruk yaptığım elimi burnuma aşağı yukarı sürttüm.

Birkaç saniyelik sessizlikten sonra tekrar gözlerine baktım. “Sana ne oldu?” kaşlarımı yukarı-aşağı yaptım. Suratı anında ciddileşti. Belki de hayatımda duyduğum en soğuk sesle cevap verdi. “Bu seni ilgilendirmez.”

O akşam eve gittiğimde yaptığım aptallığı düşündüm. Her zaman yalan söylerdim fakat bu başkaydı, saçmaydı.

Acaba ona gerçeği söylememekle kötü mü yapmıştım?

Hikaye nasıl ilerliyor? ^^ 3limoncu3

Sarmaşık | Larry Stylinson | TR versionWhere stories live. Discover now