ūnus

114 11 13
                                    

Tatlı melodi dupduru gölün bulunduğu, ağaçlarla kaplı koca ormanın arasındaki küçücük vadiyi kapladı. Hafif sesler güzel diyarda birbiriyle uyumu yakaladı ve ormanın küçük hayvanları bu güzel melodiyi dinlemek üzere oraya geldi.

Işık Elfleri suyun kenarına oturmuş, küçük ayaklarını suyun üzerine bırakmışlardı. Şarkı söylerken hareket ettiklerinde su, ayaklarını çevreliyordu.

Sadece Prenses suyun içerisindeydi, temiz su dizlerinin üzerine kadar geliyordu, vücudunu saran beyaz elbise sırılsıklam olmuştu. Yüzündeki tatlı gülümsemeyle, arkadaşlarının söylediği şarkıya dans ediyordu.

Şarkı bittiğinde Dahlia gözleri açtı ve etrafındaki elflere baktı. "Oh lütfen, tekrar söyleyemez misiniz?" Neredeyse yalvarmıştı.

Dahlia müziği severdi, diğer bütün Işık Elfleri gibi. Dahlia en güzel sese sahip olduğu gibi müzikle dans etmeye de bayılırdı.

"Prenses," Elflerden biri tatlı ifadeyle güldü. "Belki de siz bizi bir ezgiyle büyülersiniz."

Dahlia gülümsedi ve suyun içinden arkadaşlarına doğru yürüdü. "Oh, ama hepiniz çok güzelsiniz. Biliyorum! Neden yüzmüyoruz ki? Su çok güzel görünüyor bugün." Dahlia neşeyle etrafa su sıçrattı.

"Su her gün güzel." Aalihya parmaklarını suya değdirdi.

Dahlia biliyordu cevap 'hayır'dı. Elbette öyleydi. Ama o, yüzündeki güzel gülümsemeyi bozmadı ve kumlu çimlere oturdu. Epey sıkılmıştı; günler birbirine çok sık karışmıştı.

Prenses aniden ayağa kalktı."Geri döneceğim."

"Prenses Dahlia, hatırla, güneş doğmadan ve ilk yıldız uyanmadan önce Kraliçe ile olmalısınız."

Dahlia başıyla onayladı. "Evet, teşekkürler."

Daha sonra yola çıktı. Çıplak ayaklarıyla özgürce yumuşak çimenlerin üzerinde koşuyor ve nemli elbisesi arkasına düşüyordu. Hafif meltem hanımeli ve kır çiçekleri kokuyordu; Alfheim güzeldi.

Ağaçlar ışıktan dolayı parlaklardı, güneş ağaçları aydınlatıyordu. Prensesin attığı her adımla hayvanlar onu, gittiği her yerde takip ediyordu. Işık Elfleri Doğa ve Bereket gücüne sahiptiler, doğal olarak Prenses de bu güçlere sahipti.

Hayvanlarla konuşamasa da onları anlıyordu. Herhangi bir şeyi, mutluluk ya da acılarını anlayabilirdi. Ve Dahlia bunu seviyordu. Hayvanları ve onları anlamayı seviyordu. Çünkü Prenses'in anlamadığı birçok şey vardı.

Dahlia, daha sık ağaçlı alana yaklaşırken çok tatlı bir şekilde mırıldandı. Orman gittikçe daha da karardı ama ileride küçük bir ışık görülebiliyordu.

Dudaklarındaki gülümseme bir dünya savaşına ya da iki arkadaş arasında bir kavgaya sebep olabilirdi.

Parlak güneş ışığı, parıldayan bir gölete yansıtıyordu. Göletin etrafı Dahlia'nın en sevdiği hayvanla çevriliydi. Pegasus. Yeminli Valkyrie'nin savaş için eğittikleriyle aynı cins. Yüzyıllardır dokunulmamış bu hayvanlar sıkıntılı geçmişlerinden dolayı çoktan unutulmuşlardı.

Oldukça narin ve sakinlerdi. Hiçbir şeyden korkmuyorlardı.

Kanatları yeni çıkmaya başlamış tay Dahlia'ya yaklaştığında, Dahlia çok mutlu oldu. Bebeğin mutluluğunu ve heyecanını, annenin hayranlığını uzaktan hissedebiliyordu.

"Selam, benim tatlı küçüğüm." Dahlia, çimlere oturan tayı selamladı.

Hayvan, Dahlia'nın duygularını onlara göstermeye başladığı için güçlü bir heyecan duygusuna kapıldı. Pegasus, Prensese tatlı bir öpücük verdi ve kişnedi. Bu, Dahlia'yı güldürmüştü.

Life And Beauty || LokiWhere stories live. Discover now