Sonra dudaklarını birbirine bastırıp arkadaşlarının tepkisini bekledi sessizce. İlk defa birinden hoşlanmıyordu belki ama ilk defa bir erkeğe karşı duygular beslediğini arkadaşlarına itiraf ediyordu. Homofobik olmadıklarını biliyordu ancak yine de istemsizce gerilmişti.

Omzunu sıkan elin sahibine baktığında, yüzünde sıcacık gülümsemesiyle kendine bakan Chan'ı farketti. "Hey, niçin böyle endişlendin? Biz senin en iyi arkadaşlarınız, elbette sana destek olup, tercihlerine saygı duyacağız. Değil mi çocuklar?"

Bakışlarını Chan'dan çekip, diğer arkadaşlarının üzerinde gezdirdiğinde hepsinin yüzünde gülümsemeyle kendisine baktığını farketti ve rahatça bir nefes aldı. Hiçkimse olumsuz bir tepki vermemiş, Chan'ı onaylamıştı. İşte o an Hyunjin, ne kadar doğru arkadaş seçimleri yaptığını bir kez daha anladı ve onunda yüzünde istemsizce bir gülümseme belirdi.

"Aramızda bir şey yok dedin?" Dedi Seungmin tereddütle.

Hyunjin ise derin bir nefes alıp onu başıyla onaylamıştı. "Kafam bu konuda karışık aslında. Minho çok... garip. Başlarda davranışları yüzünden benden nefret ettiğini düşünüyordum ancak şimdi sanki aramızdaki tek taraflı buzlar yavaş yavaş eriyormuş gibi hissediyorum, sanki bana benim onu kazanmam için bir şans veriyormuş gibi. Tabii bu sadece kendi kafamda kurduğum bir düşünceden de ibaret olabilir."

"Aslında çok belli ediyorsun. Bana kalırsa ona karşı hislerinin olduğunun Minho da farkında." Demişti Changbin bakışlarını arkadaşının üzerinden ayırmazken.

Biraz sessizliğin ardından sözü alan Jisung oldu. "Eğer gerçekten farkındaysa ve senden uzaklaşmıyorsa bu da demektir ki düşüncen doğru Hyunjin. Yani sana bir şans veriyor olabilir."

"Bilmiyorum... belki." Aklında kilisede ilk karşılaştıları zaman Minho'nun sözleri yankılanırken kendini boşuna bir beklenti içine sokmak istemedi Hyunjin.

Her şey zamanla açığa kavuşacaktı belli ki. Ama bu zaman zarfında Hyunjin, hiç de aşkını saklamak ve ya kısıtlamak gibi bir düşünceye çekilmeyecekti elbette. Her zaman olduğu gibi, o an zihninden ne yapmak geçiyorsa onu yapmaya tereddüt etmeyecekti.

.
.
.

Minho, elindeki kurşun kalemle kağıdına bir figür daha çizmiş ve geriye çekilip uzaktan resmine bir bakış atmıştı. Aniden gelen ilham ile tüm gün boyunca ara ara derslerde ve çoğunlukla teneffüste üzerine uğraştığı resmi son ders olan kulüp etkinliğine yetişmesini ummuştu ki eğer yeterince iyi olduğuna karar verirse resim öğretmeni Lee Minhyuk'a gösterecek ve değerlendirmesini isteyecekti.

Aslında, aniden tam olarak ne çizeceğine karar vermemişken bile rastgele çizgiler atmaya başlamıştı beyaz kağıda. Ancak şu an resmin tamamen hallolmasına birkaç detay kalmıştı ve az çok bir şeye benziyordu.

Resimde; birkaç ağaç vardı, üzerinde kırmızı meyveleri olan ve uzunca bir nehir, şelaleden dökülen. İki beden vardı bir de nehirin önüne oturmuş ve gülümseyerek birbirlerine bakıyorlardı. İki erkek. Birinin elinde kırmızı bir elma vardı yarısı yenmişti ama. Etraftaki nesnelere pek önem vermese de insan figürlerine çok özen göstermişti nedensizce.

Birkaç dakika sonra resim tamamen bitince eline aldı ve uzaktan incelemeye başladı tüm gününü adadığı kara kalem çalışmasını. O, bunun aniden gelen ilham ile hiçbir anlam ifade etmeyen bir çizim olarak nitelendirmişti kafasının içinde ancak garip bir şekilde sahne tanıdık geliyordu. Resmi daha önce görmüş gibiydi bir yerlerde. Ama nasıl?

blue neighbourhoodWhere stories live. Discover now