; when you are young they assume you know nothing

10 1 0
                                    



Biri zamanının ötesine geçip üç beş laf etse, dili kemiksiz tabii, öylece istediğini söylese belki, 'kafasında birkaç tahta eksik' derlerdi. Ancak kara saçlarıyla oturan genç, sevgilisinin onu peşinden sürüklediği bu maskeli baloda kostümlerin hiçbir şeyi saklamadığını biliyordu. "Gençken hiçbir şey bilmediğinizi sanarlar," diye geçirdi içinden. "Ama ben her şeyi biliyordum."

Bar taburesinde oturmaya devam ederken, etrafında yanan loş ledlere baktı. Yılbaşı süsleri gibi gözükse de, ona henüz aylar vardı. Sonra gözleri hızla hareket eden bedenlere döndü. Odağı karmaşıktı. Net görmüyordu. Hiçbir şey içmemişti oysaki. Sarhoş değildi ancak bu 19. yüzyıldan fırlamış hareketlerle dans eden kalabalığın içinde odağını tutturamıyordu. Çalan müziğin yerini ise aklındaki piyano notaları alıyordu.

Her zaman giyindiği beyazlara rağmen bugün karanlıklara bürünmüştü sanki. Taktığı siyah maske burnunun ucuna doğru uzanıyor ve kaşlarının üstündeki kısmı kapatıyordu. Üstünde yine siyah taşlar vardı. Herhangi bir fazlalık eklenmemişti. Takım elbisesi baştan aşağı siyahken, ayaklarındaki postalların kalın tabanlarıyla daha da uzun görünüyordu. Bu boylu poslu gencin dikkat çekmediği tek yer yoktu. Kara elmastan farksızdı. Etrafta dönen, cinsiyet yahut yönelim önemsiz, herkesin tek bir dans için can attığı bedenin gözleri başka biri için hareketleniyordu. Piyano sesleri yumuşak bir ritimle yüreğine akarken, izlediği kalabalık denizin ortadan ikiye yarılması gibi yavaşça ayrıldı. Arada sanki ulaşmak istediği yeri biliyorlarmışçasına bir yol oluştu.

Küçükken, diğer odadan dinlediği kavgaları anlamlandırmak için gözlerini kısıp, kapı deliklerinden attığı masum bakışlar vardı ifadesinde. Esmer parmakların başka bir bedenin boynunda gezinişini izliyordu. "Sen kadınlardan hoşlanmazsın ki," dedi içinden. Zihnindeki boşlukta yankılanan sesi kendine yabancı geliyordu şimdi. "Tanıyorum, biliyorum seni."

Sarı saçların arasında haylazca parlayan zümrüt yeşili maskenin nasıl yanıltıcı olduğunun farkındaydı. Bu partinin ikinci yıldızı. Sarışın fazlasıyla güzel gözüküyordu. O küçük zihnindeki orta yaşlı adamı ise yalnızca büyüğü bilirdi. Gençliğinin ve baş döndürücü aurasının insanları bir kukla gibi oynatmasına sebep olduğunu da. Uzun parmakları aralarındaki mesafeye rağmen büyüğün yüreğini hoplatıyordu. Başkasının teninde geziniyor olsa da.

Oturup yaslandığı bar kısmında gelip geçen, sürekli içki ısmarlamak isteyen ve muhtemelen beyaz teninden birkaç dokunuş koparmanın hayallerini kuran insanları duymuyordu. Kırgın bakışları esmerdeydi. Hemen yanındaki boşluğa yerleşen, uzun boylu, keskin gözlere sahip başka bir esmerin farkında değildi. Kısa ve kirli bir maviye bürünmüş saçları, aynı renkteki kumaş maskesi ile uyum içinde görünüyordu. Kısmen kalın sesi ise kara saçlı çocuğun dikkatini çekmek üzere yankılandı.

"Hey."

Bu sefer kirpikleri birkaç kere hareketlenip iç içe geçmiş, yüzü ise geniş omuzları giydiği koyu renk takım elbiseyi zorlayan adama dönmüştü. Küçük kırmızı dudakları aralandı. Masum bakışları esmerin etli dudaklarında minik bir gülümseme peydahlanmasına sebep olurken, çok geçmeden büyük ellerinin arasında oynadığı viski bardağına döndü yüzü. "Nedir adın?" Kalın ses muhtemelen kendisinden küçük olan kara saçlının kulaklarına ulaştığında ifadesi değişmedi. Onun da gözleri beyaz manşetli gömleğin sardığı bileklere, oradan güçlü görünen parmaklara gitti.

"Niçin soruyorsunuz?"

Yumuşak fakat güçlü sesi esmerin içini ısıtsa bile, şansının olmadığını hissediyordu. "Nazik bir çocuğun adını öğrenme şerefine içmek istedim," dedi ve bardağı sol eline alıp hafifçe havalandırdı. Aynı anda dönen sandalyesiyle bedenini çevirdi. Etli dudakları güzel bir gülümseme ile gerildiği sıra yanaklarında iki küçük çukur oluştu. Gülümsemesi hoştu. Oysa beyaz tenlide bir değişiklik oluşmamıştı. Yalnızca ufak tebessümünü gün yüzüne çıkardı, elinden geldiğince. Aklında aşık olduğu sarışının gözleri ışıldarken canı sızladı. Şimdi ismini söyleyecekti öylece ve sonra olacakların sorumluluğunu üstlenmeyecekti.

"Jeon," dedi keskin gözlere bakarken. "Jeon Jeongguk."

Maskenin gölge ettiği parlak irislerin biraz daha ışıldadığını hissetti kara saçlı. Esmer adamın yüzündeki gülümseme silinmemiş, aksine gamzeleri belirginleşmişti. Elindeki bardağı olduğundan yükseğe kaldırıp sakin bir tonla tekrarladı beyaz tenlinin ismini. "Jeon Jeongguk'a." Peşine ufak bir yudum aldığı viskisini bar masasına yerleştirirken, ortamdaki herkesin bu âna kulak kesildiğini, o gizemli kara elmasın ismini öğrendiğini ve sarı saçların sahibinin çatık kaşlarla bar masasını izlediğini bilmiyordu.

...

Muhabbeti uzatma çabaları, kara saçlının sarışını arayan gözleri, mekânda yankılanan topuk sesleri, dans edip duran insanların fısıltıları. Gecenin koyuluğuna doğru ilerleyen saatlerde artık esmer adam zaten olmayan şansını zorlamayı bırakmış, başka bir zaman denk gelmeleri ümidiyle içkisini yenilemek üzere barmene seslenmişti. Kara saçlının gözleri etrafı turlayıp duruyordu. Sarışın, tekrar başlayan müzikle dans eden kalabalıkta kaybolup gitmişti ve şimdi bu partide kalmanın bir anlamı yoktu.

Oturduğu bar taburesinden kalkıp hareketli bedenlerin arasından sıyrılarak çıkmaya çalışırken, arkasında bıraktığı diğer esmerin varlığını bile hatırlamadı. Ahşap kapının önüne geldiğinde sıkıştığını hissettiği göğsünü tutmaya çalıştı. Neydi onu böylesine acıtan, bilmiyordu. Şimdi parıldayan yıldızlarla dolu gecede, yanan şey yalnız sokak lambaları yahut süslü ışıklar değildi. Kalbinin ortasında gümbürdeyen bir alev vardı kara saçlı oğlanın.

Maskesini titrek elleriyle yakalayıp, yüzünden kaydırıverdi. Barın dışında, arabada sevişenler, duvarda öpüşenler, sigara tüttürenler ve içeriden yankılanan keyifli kahkahalar midesini bulandırıyordu. Kulaklarını tırmalayan bu rahatsız edici gürültünün arasında, bir ok gibi fırlayıp tam omurgasından vuran kalın ses ise göğsündeki ateşi harlamak istiyordu belli ki.

"Eğlenceli değil miydi, Jeon?"

Gözleri sulanacak gibi olsa da izin vermedi genç adam. Başkalarıyla defalarca sevişen ve her seferinde dönen o değilmiş gibi sinirleniyor muydu şimdi? Sırf bununla yetinmeyip yalanlarını bir çocuk kandırıyormuş gibi sıralayan kendisiydi oysa. Yine de kara saçlının ayda yılda bir konuştuğu insanları kıskanabiliyor olması kafa karıştırıcıydı.

Maskesini, aldığı avucu arasında sıktı. Yumruk yaptığı ellerindeki eklemler kızarmış, soğuk vurduğu gibi solgunlaşmıştı beyaz teni. Kırgın ifadesinde döküldü dökülecek yaşlar öylece parlıyordu. Sarışının tam ciğerlerinin üstüne küller yağdı bu manzarayla. İç çekecek gibiydi ancak yapmadı. "Ne istiyorsun benden?" Zar zor çıkan titrek sesinde yorgunluk vardı. Senelerce onu dimdik tutan ayakları artık parçalanıyordu zira. Canını dişine takmış, gözyaşını, kanını, tüm nefeslerini harcamıştı. Şimdi sarışın, bizzat kollarından çekip getirdiği partide, sevgilisinin gözleri önünde başkalarını öperken ne almak istiyordu?

Sarı saçlar büyük olanın baktığı açıda savrulup dağıldı. Rüzgarın bile onu böylesine güzel sevmesi ürkütücüydü. "Nasıl bu kadar güzel görünebilir," diye geçirmesine sebep oluyordu her seferinde. "Bunca yalanının arasında nasıl böyle güzel olabilir?"

Esmer birkaç adımda büyüğünün önünde bitti. Bir iki santim var ya da yoktu aralarında. Baktığı zeytin gözler onu bir manyetik alanın içine alır gibi çekerken, ışıkların aydınlattığı güzel suratı da turladı. Kırmızı dudakları, şirin ve bir yandan çekici hatları, ışıl ışıl gözleri ve kar gibi saf görünen teniyle başka biriydi. Bir nefes alıp esmer ellerini kara saçlının ellerine değdirdi. Ufak temaslarla bile gevşeyen yumruklar, büyük olanın içinden bir küfür sallamasına neden oldu. Koyvermekten sıkılmıştı fakat bu işin içinden nasıl çıkacağını da bilmiyordu. Düğüm olmuş düşüncelerin arasından yine esmerin derin sesi yankılandı. "Evimize gidelim."

Büyük olan yorulmuştu. Bozuk plak gibi tekrar eden bu işkence, ciğerlerini soldurmuştu. Dudakları titredi titreyecekken bir cesaret konuştu. "Bir evin kalmadı senin," dedi. "Görmüyor musun Kim Taehyung? Yıkıyorsun evini, yakıyorsun. Duvarlarını zedeliyorsun. Çiziyorsun. Olmayan kapıları sana bir şekilde sunan evini hem de..." Bir iç çekip devam etti. Kızmak değildi, nefret de değildi. Bir şekilde çıkartmak istediği irinli düşüncelerdi belki de. "Evinin ışıkları yanıyor ama sen aydınlanmak için dışarıda ateş yakıyorsun."

Esmerin tuttuğu elini kurtarıp sakince arkasını döndü. Eve gelecekti. Peşinden adımlayacak ve belki bir yarım saat sonra kapattığı kapının açılma sesini duyacaktı. Bu klişeler bir döngüydü. Ancak sarışın, hep zor yolu seçecek, büyük olanın parmakla gösterdiği yerlere yüz çevirecekti.

...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Nov 11, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

i lie to you when i lie with you, taekookWhere stories live. Discover now