; i held on as tightly as you hold onto me

13 1 0
                                    



Solgun ellerinin arasına aldığı hırkasını omuzlarından sakince geçirip kahverengi düğmelerini ilikledi. Evinin kapısından çıkıp usul usul gitti bahçeden. Sol tarafında kalan yokuştan adımladı ve topraklı kısımları geçti. Küçüklü büyüklü otların arasından, yemyeşil  yamaca yürüdü. Karşısında sıralanmış tepelerin giderek puslanmış görüntüsüne bakarak ilerlemeye devam etti. Kollarını göğsünün üstünde, üst üste yerleştirdi ve ellerini kenetledi. Aşağıda kalan kayalık ve oradan başlayıp denize doğru açılan kısım az çok karanlık görünse de, ona huzurlu geliyordu.

Adımları duraksayıp bir noktada kesildiğinde çömeldi. Tam olarak oturmuyordu. Göğsünde olan kollarını katladığı bacaklarına sardı. Şakağını da dizine yaslayıp öylece durdu bir süre. Ciğerlerini yenileyen taze havayı acele etmeden soludu. Büyük yamaçta, benekli beyaz bir nokta gibi gözüküyordu şimdi. Siyah saçları kaşlarının ortasında hareketlenip kaşındırırken uyuyup kalmamayı diledi. Çok geçmeden de doğruldu.

...

"Sen buralarda fazla kaldın."

Sarışın geçip gittiği yamacın sonunda, kara saçlı çocuğun kulaklarına fısıldar gibi konuştu. Puslu havanın parlaklığı yeşil yamaca ve karşı dağlara yansıyordu hafiften. Cümleleri böyle anlarda eksik olmazdı. Sınırları bilmezdi. Konuşur, sözleri cam kesiği gibi sızlatırdı. Ne var ki varlığının ağırlığı dahi dünya gibi yüklenirdi büyüğüne. Kendisi bilmezdi. Nereden bilecekti sahi.

"Sen de aklımda kaldın. Topla eşyalarını da git."

Yorgun argın, bir yandan da alaylı çıkan sesine rağmen nazikti büyük olan. Asılı kalan bir ruh gibi durmuş, büyük uçurumdan aşağı bakıyordu. Saçları serin esen rüzgardan nasibini alıp karışıyor, bir noktada tekrar düzeliyordu. Sarışın, aldığı cevaba güler gibi bir ses çıkarttı. Elleri ceketinin cebinde, kara saçlının yanına geçti.

"Çok beklersin, ufaklık."

Büyüğü manzarayı izlemeye devam ediyordu. Yüzünde pek bir duygu barındırmasa da kirpikleri ağır ağır kapanıp açıldı. "Bana bir daha öyle seslenme dememiş miydim?" Gözlerini olduğu yerden ayırmadan söyledi. Yaşça büyük olmasına rağmen küçük olanın tam tersiymiş gibi konuşması sinir bozucu oluyordu. Sarışın, yan profiline baktığı çehreye kinayeli bir gülüş daha bahşetti.

"Her dediğini yapmıyorum."

Gülme sırası büyük olandaydı. Dudaklarının bir köşesi yavaşça gerildi ve burnundan nefes verdi. "Şimdi de sözlerimi mi çalıyorsun?" O da ellerini ceplerine gönderdi. Beyaz, dalgalanan keten gömleğinin üstünde aynı renkte hırkası vardı. Kendisi örmüştü zamanında. Sarışının siyah görüntüsüne tamamen zıt biçimde bembeyaz giyinmişti. Çoğu zaman olduğu gibi.

"Sana benzemek güzel olurdu."

Küçüğünün söylediklerine tezat bir durumda olmasalardı, buna inanır, hatta umutlanırdı kara saçlı. Ancak her şeyin farkında olmak bazen o kadar da iyi değildi. Hiçbir cümlesi gerçekçi gelmiyordu. Eski halüsinasyonları gibi. Bir zamanlar zihnini kurcalayan anlık görüntüler gibi. Gerçek mi değil mi bilemiyordu.

"Benzemez kimse bana."

Aynı kinaye dolu sesle nefeslenip cevapladı sarışını ve yavaşça döndü arkasını. Günlerdir sürdürdüğü tiyatro oyunu böyle böyle bitecekti belki. Adımları dönüş yolunu bulmak için çimenleri ezdiği sıra sarışın da adımladı. Büyüğünün kalçalarının altına doğru dökülen bol hırkasının uçlarını yakaladı. Naifçe takılıp peşini sürdü. Fırtınalar kopacakmışçasına bastıran griliğe rağmen parıldıyorlardı. Aydınlıktı. Bir süre daha eğimli yamaçta sakince adımladılar. Sonra hızlandı büyük olan. Biraz koşar gibi ilerledi. Saçlarının arasından geçip tenini öpen soğuk havayı hissetmek istedi.

i lie to you when i lie with you, taekookWhere stories live. Discover now