Aralarında fısıldaşan arkadaş grubunun dikkatini üzerine çekti Hyunjin. "Çaktırmadan büyük meşenin yanında ki bankta yalnız başına oturan gence bakın, aranızda onu tanıyanınız var mı?"

"Hayır, ilk kez görüyorum."

"Bende öyle, yeni galiba."

"Bende, tanımıyorum." Kimseden olumlu bir cevap gelmemesiyle derin bir iç çekti. Nasıl olsa onu tanıyan birileri çıkardı. Sonuçta dün kiliseye gelmişti ve bugünde bu liseye, bu elbette Blue Neighbourhood'a taşındığını gösteriyordu.

"Dün kilisede gördüm bende onu ilk kez, tanıyamamıştım. Merak ettim, konuşmak istedim ama pek oralı olmadı."

"Sanırım yabancılara karşı mesafeli." Dedi Seungmin. Hyunjin ise aklından 'belki de sadece homofobiktir' Diye geçirmiş ama dışına vurmamıştı çünkü Minho'nun arkadaşları arasında kötü bir izlenime sahip olmasını istemiyordu nedensizce.

Hyunjin, çantasından kitabını çıkarıp okumaya başlayan bedeni izlemeye başladı. Gözleriyle okuyordu, hiçbir şekilde dudaklarını kıpırdatmıyordu. Arada sayfaları çevirmek için diliyle işaret parmağını ıslatıyor ve burnundan kayan gözlüğünü düzeltiyordu.

Çalan zil sesiyle sonunda bakışlarını Minho'nun üzerinden çekebildi ve sınıflarına girmek için ayaklanan arkadaşlarına uyum sağlayarak yürümeye başladı. 'Jisung'ların sınıfına gider kesin' diye geçirdi aklından Hyunjin. Çünkü Seungmin, Jeongin ve Jisung lise üçe giderken; o, Chan ve Changbin ise lisenin son senesindelerdi.

Minho küçük görünmüştü gözüne ve onunla aynı sınıfta olamama düşüncesi üzmüştü onu. Düşük bütçeli lisede her sınıftan sadece iki şube varken, dördüncü sınıftan üç tane vardı, yani eğer Minho, son senesinde olsa bile aynı sınıfa düşme ihtimalleri yüksek olduğu gibi düşüktüde.

Düşünceleri arasında sınıfına girdi ve her zaman olduğu gibi ilk düzlüğün son sırasına, pencere kenarına oturup çantasını da yanındaki sandalyenin üzerine bıraktı kimse yanına oturmasın diye. Hoş, bunu yapmasa bile kimse oturmazdı zaten, sınıfta ki herkes Hyunjin'in bu huyunu biliyordu. Arkadaşlarını bile oturtmazdı yanına, öğretmenleri de buna alışmıştı ve onlar için dersine odaklandığı sürece nerede ve ya nasıl oturduğunun bir önemi yoktu. Hyunjin, inek öğrenci derecesinde olmasa bile sınıftaki sayılı çalışkanlardandı nasıl olsa.

Sınıf yavaş yavaş son seneleri için heyecanlı ve bir o kadar da stresli olan öğrencilerle dolmaya başlarken, içeri giren Changbin ile son senesini en yakın arkadaşıyla aynı sınıfta geçireceği için sevindi Hyunjin. Ama yine 'keşke Chan da olsaydı' diye düşünmeden edememişti. Changbin hemen önünde ki sıraya otururken kısaca beşlik çakıp birbirlerine gülümsediler.

Çok geçmeden İngilizce öğretmeni Bayan Park Chaeyoung da sınıfa girmişti. "Hello everyone!" Evet o, neşesi ve enerjisi yerinde olan bir İngilizce öğretmeniydi. "Bu seneki 12/B sınıfına rehberlik edecek öğretmen benim. Umarım birlikte güzel ve verimli bir sene geçiririz çocuklar." Herkes sevinmişti. Onun gibi, güler yüzlü ve başarılı bir öğretmenin son senelerinde sınıf öğretmenleri olmasından herkes memnun gibiydi, buna Bayan Park'da dahil.

"Tabiki de senenin ilk dersinden, konu işleyecek değilim." Dedi bir yandan da çantasını masaya koyup sandalyesine otururken. "İsterseniz sizinle yaz tatilini nasıl değerlendirdiğiniz ile ilgili kısaca sohbet edelim, bende o sırada ders programımı düzenleyeceğim." Herkes öğretmeni onaylamıştı. "İlk kim başlamak ister bakalım?" Anında elini kaldıran öğrenciyle Bayan Park gülümsedi. "Evet, Choi Chanhee. Anlat bakalım."

blue neighbourhoodWhere stories live. Discover now