Kilisenin içinden uğultular duyulmaya başladı, kasabanın gözde gençlerinden olan Hyunjin'in cümleleri herkesi şaşırtmıştı. "Bu çok olası dışı, eğer Tanrı eşcinsel birlikteliğin doğru bir şey olduğuna karar verseydi, o zaman bir erkek ve bir erkek de birlikte olduğunda hamile kalınabilirdi öyle değil mi? Yüce Tanrı herşeyi bir düzene sokmuş ve sizin gibi ailesi tarafından iyi yetiştirilmemiş gençler buna karşı gelerek, onun öfkesini üzerimize yağmasını sağlıyorsunuz!"

"Kimse insanlara zorla eşcinsel olmalarını söylemiyor efendim, sadece insanlar istediğini sevmekte ve istediği ile birlikte olmakta özgürdürler ve başkalarının sırf bu yüzden LGBT bireylerine nefret beslemesi çok saçma. Sevmek ve ya destek olmak zorunda değilsiniz ancak saygı duymak zorundasınız. Böyle bireyleri toplumdan dışlayarak elinize hiç birşey geçmiyor, sadece parçalanmış bir millet ve zor durumda kalan insanlar..."

Rahip duydukları karşısında sinirlerine hakim olamamıştı. "Burada, Tanrı'nın evinde... söylediklerin tamamen bize saygısızlık! Yüce İsa! Böyle bir zihniyetle cenneti rüyanda bile göremezsin çocuğum!"

Hyunjin, ayaklanırken bakışları bir kaç saniyeliğine yabancı gence kaydı, o da şaşırmış bir ifadeyle kendisine bakıyordu. "Bir parçamı kaybedeceksem, belki de cennetimi istemiyorumdur." Ve sonrasında orada bir saniye bile durmadan çekip gitti. Annesi'nin gözleri oğlunun bu haline karşı dolarken, diğer herkes hala şaşkındı.

Adımlarını kiliseden dışarı atıp evin yolunu tutacakken son anda aklına gelen şeyle durdu ve bundan vazgeçti. Gözlerini etrafta gezdirdi ve kilisenin girişinin hemen yanında ki ağacın altında oturup, gölgesi sayesinde güneşten korundu. Her ne kadar az önce olanlar yüzünden sinirlenmiş olsa da aklını meşgul eden bu değil tanımadığı o güzel gençti.

Yaklaşık on dakikanın ardından insanlar yavaş yavaş kiliseyi boşaltmaya başladı. Evlerine doğru yol alan insanlar öylece geçip giderken Hyunjin'in gözleri tek bir kişiyi arıyordu. Sonunda tek tük insanların arasında gözüne takıldığında oturduğu yerden kalktı ve adımlarını ona yönlendirdi. "Hey!" Genç arkasına bakmamıştı. Hyunjin, adımlarını hızlandırırken sonunda yanına geldi ama genç beden onu farketmediği için durmadı, bu yüzden Hyunjin onun kolundan tutup durdurmak zorunda kaldı. "Şey, sana seslendim duymadın galiba." Gencin şaşkın bakışları onu bulduğunda kendini açıklama gereği duymuştu.

"Duymamışım, üzgünüm."

"Sorun değil. Ben Hyunjin." Tek elini gence doğru uzatırken, gencin bakışları siyah saçlının yüzü ve eli arasında gezdi bir süre ama yine de elini sıkarak ona karşılık vermedi.

"Şey.. seni ilk kez görüyorum, burada yeni misin?"

"Yeni taşındık, evet."

"Hmm, güzel. Evin yakın mı buraya?"

"Pek sayılmaz aslında."

"Anladım, şey madem burada yenisin sanırım ilk arkadaşın olmaktan memnun olacağım, hatta yabancılık çekme diye seni kendi arkadaş grubumla tanıştırabilirim. Biraz şapşaldırlar ama çok iyi insanlardır-"

"Üzgünüm ama seninle ve ya arkadaşlarınla görüşmek, arkadaş olmak istemiyorum."

Hyunjin'in duyduğu şeyle yüzü düşmüş, hevesi kırılmıştı. "Peki, neden?"

"İçeride rahibin dediklerini duymadın mı? Seninle arkadaşlık kurarsam düşüncelerim senin gibi kötü yola gidebilirmiş. Umarım sende en yakın zamanda düşünce tarzını değiştirisin ve doğru yolu bulursun."

"Minho!"

Duyduğu kadın sesiyle önündeki gencin gözlerinin kocaman açıldığı Hyunjin'in dikkatinden kaçmamıştı.

"Geliyorum, Anne!" Ardından arkasına bakmadan gitti.

"Minho demek adı.." Fısıltı gibi çıkmıştı bu cümle Hyunjin'in ağzından hayal kırıklığıyla gencin arkasından bakarken.

Yıllar sonra, bir insan kalbini hızlandırmıştı ve o lanet bir homofobik miydi yani!?

.
.
.

"So if I'm losing a piece of me
Maybe I don't want heaven?"
Bu şarkıyı bilen var mı?? Mutlaka dinlemelisiniz!

Öhm, ilk bölüm nasıldı sizce?

Umarım beğenmişsinizdir! Bu arada uzunluk 1000-2000 kelime arasında gidip gelicek ama değişedebilir.

Yorum ve oylarınızı eksik etmeyin, kendinize iyi bakın. ✨🦄✨

-mellanie

.✞︎.

blue neighbourhoodWhere stories live. Discover now