2.bölüm

175 28 47
                                    

Bölüm sonunda fikirlerinizi söylemeyi unutmayın lütfen.

GARİP BİR İNTİHAR

Pınar, sabit telefonun dördüncü çalışında açabildi.

“Anne, neredeyse telefonu kapatıyordum.”

“Kızım, biraz işim vardı. Geç açtığım için özür dilerim.”

“Anne sen iyi misin?”

“İyiyim, tavşanım. Sadece biraz yorgunum.”

Pınar sesindeki panik havasını azaltmak için zoraki gülmeye çalıştı. Kızına yalan söylemeyi hiç sevmiyordu ama ona evinde bir adamın kaybolduğunu da anlatım  korkutmak yapacağı son şeydi. Birden aklına kedileri geldi.

“Bulut ve Mıstık ortalığı biraz dağıttılar. Senin için ayırdığım fıstık ezmelerinin kavanozunu ve porselen tabaklarımı kırdılar. Anlayacağın beni baya yordular.”

Bunları söyleyerek kızına yalan söylemekten kurtulmuş ve ses tonun garip çıkmasındaki nedeni de izah etmiş olduğu için rahatlamıştı ama kızının sesinde de bir gariplik vardı.

“Anne, kötü bir rüya gördüm. Bir adam vardı yüzü gözükmüyordu. Karanlık bir adam. Sanki sana zarar vermek istiyordu.”

Pınar, kızının kilometrelerce uzakta olmasına rağmen annesinin başından geçenleri hissetmesini karşısında göz yaşlarına engel olamadı.

“Anne... Orada mısın?”

Ahizeyi tutmayan eliyle gözlerini silip derin bir nefes aldı. Boğazını temizleyip ses tonunu ayarladı.

“Ben çok iyiyim kızım. Benim minik tavşanım. Sadece kötü bir rüya görmüşsün. Anlatsana neler yapıyorsun?”

“Anne bu gün Eyfel Kulesine gittik.  En tepeye kadar çıktık. Paris harika gözüküyordu.”

“Yaa, öyle mi?”

“Evet anne, harikaydı. Aklıma sen geldin. Keşke sende yanımda olsaydın da beraber gezseydik.”

“Bir gün o da olur kızım. Biraz sabretmek gerek. Daha önce bunu konuşmuştuk.”

“Anne gitmem gerek. Babam çağırıyor. Seni kocaman kocaman öpüyorum.”

“Tamam kızım, ben de senin o pamuk yanaklarını ısırarak öpüyorum.”

Kızının kıkırdayarak güldüğünü duydu. Gözyaşları sessizce akıyordu. “Tamam baba, geliyorum” dediğini duydu. “Görüşürüz anne. Yirmi beş kaldı.” Dedi ve telefonu kapattı.

Pınar elinde telefon ahizesi bir müddet hiç kıpırdamadan ağlamaya devam etti. Kızıyla görüşebilmek için yirmi beş günü kaldı. Yirmi beş koca gün...

L şeklindeki kanepesine uzandı ve ayaklarını karnına kadar çekip ağlamaya devam etti. Kızını kokusunu özlüyordu. Onun güvenliği için ondan uzak durması katlanılacak gibi değildi. Ne gizemli adam ne de başka bir şey, tek düşündüğü kızının kokusuydu. Kanepe de ağlarken uyuyakaldı.

Kapı zilinin ısrarlı çalışı onu rahatsız uykusundan uyandırdı. Uzandığı yerden doğrulup kollarını yanlara doğru açarak iyice gerinip tutulan sırtını biraz rahatlattı. Gözlerini ovuşturup karşısındaki saate baktı. Saat yirmi biri çeyrek geçiyordu. Bir saat kadar uyuduğunu anladı. Çalışma masasındaki bilgisayara doğru giderken kapı zili hala ısrarla çalıyordu. Klavyede rastgele bir tuşa basınca uyku modundaki ekran parlayarak açıldı. Kamera ikonuna basıp kapı önündeki kameranın açısında kimin olduğuna bakınca, bir yetmiş boylarında zayıf ve garip giyimli birini gördü. Kameradan kız mı erkek mi olduğunu anlayamadı çünkü kapı önünde bekleyen kişi kafasına geniş çemberi siyah bir şapka geçirmiş, şapkanın önünü iyice indirmişti. Ayrıca giydiği pardösünün yakalarını çenesine kadar kaldırmıştı. Elinde bir torba vardı. Kapıdaki kişinin tanınmamak için acemice bir çabaya girdiğini hemen anlaşılıyordu.

PEMBE PANTER CİNAYETLERİ - RAFLARDA Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum