11. BÖLÜM - ŞÜPHE

46 23 2
                                    

Uzun, karanlık, sonu bir türlü gelmeyen bir tünelde yürüyordum. Ne olduğundan haberim yoktu, kendimden haberim yoktu. Bir türlü ulaşamadığım ışığa yürüyordum, tünelin sonunda bir ışık olması dileğiyle.

Hatırlamıyordum.

Vücudumda eğrelti duran, islenmiş ve sahibini bilmediğim beyaz gömleğimle yürüyordum. Çıplak ayaklarıma batan dikenler canımı acıtsa da durmuyordum.

Hatırlamıyordum.

Dağınık saçlarım, kızarmış gözlerimle durmadan yürüyordum. Ben kimdim, buraya nasıl gelmiştim, adım neydi, kaç yaşındaydım,

Hatırlamıyordum.

Tünelin sonunu göremiyordum, korkuyla titriyordum. Sessizlik kulaklarımı sağır ediyordu, sesim çıkmıyordu, durmak istiyordum duramıyordum.

Hatırlamıyordum.

Hatırlamadığım şeyin ne olduğunu da hatırlamıyordum.

Gözlerimi açtım.

Terden alnıma yapışan saçlarımın arasında dolaşan parmaklar, saçlarımı geriye doğru taradı. Dokunuşundaki tedirginliği hissettiğim sırada kadrajıma bir çift mavi göz girdi.

"Uyanmış," dedi pütürlü bir erkek sesi. Duyabilsem de kime ait olduğunu idrak edemedim. Boğazımı temizleyip "Neredeyim ben," diye sordum.

"Yaşadığına sevindim yenge," dedi birisi. Bu ses ve sesindeki gevşeklik çok tanıdık geliyordu.

"Ateşi düşmüş," deyip ellerini alnımdan çekti, bir çift mavi gözü sahibi olan Atilla. Kalkmaya çalıştığımda geri çekildi, oturur pozisyona geldiğimde karşımda oturan Alper ve Emre'yi gördüm. Atilla yavaşça yürüyüp tekli koltuğa oturdu, otururken belli etmemeye çalıştığı acısını görmek kalbimin mideme düşmesine sebep oldu.

"Ne bakıyorsunuz?"

Tam üç çift göz beni merceklerine almış, DNA'sı değişmiş bir insansıyı inceler gibi inceliyorlardı. Bakışlarımı onlara çevirdim ve onları izlemeye başladım, sırayla. İlk konuşan Emre oldu.

"İyi misin?"

Hatırlamıyordum.

Emreyle buraya geldik, Kemal denen adam geçmeme izin vermedi, bana dokunduğu sırada... Gözlerimi kocaman açıp karşımdakilere baktım.

"Ne zaman başladı bu krizlerin, sıklık aralığı nedir?" diye sordu Emre. Sesinde bir art niyet olmasa da terapideymişim gibi hissettirmesi sinirlerimi olduğu yerden çıkardı. Sinirleri bulunduğu yerden çıkan tek kişi ben olmamalıymışım ki Atilla'nın da öfkeden kasılan yüzünü gördüm, gözlerini Emre'ye dikti.

"İlk defa oldu," dedim sessizce.

"Bence siz artık gidebilirsiniz," dedi Atilla, sesi ricadan çok emreder gibiydi. Alper yüzüme samimi bir gülüşle bakıp ilk odadan çıkan kişi oldu. Burası Atilla'nın evinin salonu olmalıydı.

"Dışarıda bekliyorum seni, eve götürmek için." Emre'nin kurduğu bu cümleye yalnızca gözlerimi devirdim. Ağır adımlarla odayı terk ettiğinde Atilla ile baş başa kalmıştık. Bunun farkındalığı karnımın kasılmasına sebep oldu, nefes alamayacak gibi hissettim.

O bana bakıyordu, ben ona bakıyordum. Solgun teni, morarmış göz altlarıyla yorgun görünüyordu. Yüzünden ne düşündüğünü anlamak imkânsız gibiydi, güneşin giderken bıraktığı gölgelik mavi gözlerinin olduğundan daha koyu renkte gözükmesine sebep oluyordu. Üzerinde mavi bir tişört altında ise belinden düşecek gibi duran gri bir eşofman altı vardı. Benimse terden sırılsıklam olmuş mavi gömleğim ve altındaki kot pantolonum. Daha fazla sessiz kalamayarak ortaya bir soru attım;

KANGRENWhere stories live. Discover now