1. Bölüm: Percy

401 23 6
                                    

Saniye de yaptığım hamle sayısını takip edemiyordum. Sağ adım ve hamle, tuş, sol adım ve hamle... Uzun süredir bu kadar ciddi bir düello yapmamıştım. Gaia öldüğünden beri her şey yoluna girmişti. Kamptaki en sakin zamanlarımı geçiriyordum. Tabii birşeyler ters gitmezse. Annabeth ve benim beraber geçirebileceğimiz bir sürü vakit vardı. Tartarus'tan kurtuluşumuzdan sonra, ayrı geçirdiğimiz her saat boşa harcanmış, çok değerli bir zamandı bizim için. Annabeth ve ben Gaia'nın öldürüldüğü 1 Ağustos'tan bu zamana (yani 17 Haziran'a) kadar beraberdik. Bu sene kışı melez kampında geçirmeye karar vermiştik. 

 ''Ahh!'' Tuş olmuştum. 

''Bir dahakine daha dikkatli ol yosun kafa.'' diyerek bana muzip bir gülümseme göndermişti Annabeth. 

''Dikkatim dağılmıştı ama bu sayılmaz!!'' 

''Üst üste üç kere yenildikten sonra, hala bahane uydurmana şaşırıyorum.''

''Bunlar bahane değilki.'' Alınmış bir surat ifadesi yapmaya çalışmıştım ama berbat bir oyuncu olduğumu 1 km öteden bile anlayabilirdiniz. Annabeth kahkahalara boğuldu. Sonra elimi tuttu ve beni son zamanlarda sıklıkla gittiğimiz gölün kenarındaki ağaca götürdü. Çimenlere uzandık. Hiç konuşmadan telepati yoluyla anlaşıyor gibiydik. Etrafı seyrediyor, sonra gözlerimizin içine bakıyorduk. Annabeth'in o soğuk ve gri gözleri beni her gördüğünde heyecanlandırıyordu. Sanki yanlış bir şey yapacak olsam beni gözleriyle cezalandıracaktı. 

''Percy?''

''Evet.''

''Sence bu yaz başımıza ne gelecek dersin?''

''Nasıl yani?''

''Bilmem. Sonuçta biz meleziz. Sakin yaşayamamak gibi bir lanet var üzerimizde sanki. Her sene bir olay gelmiyor mu melez kampının başına?'' 

''Belki bu yaz farklı olur. Sonuçta ortada bir tehdit yok, güvendeyiz.''

''Bilmiyorum. Umarım sen haklısındır.''

Sonra kafasını omzuma yasladı. Akşam yemeğine kadar öylece oturabilirdik. Fakat işlerimiz vardı. Biraz daha oturacak olsak kamp görevleri yığılırdı. Biz de ayrıldık. Annabeth kulübesine doğru gitti. Ben de dostum Kara Korsan'ın yanına gittim. Ne zaman ahıra gitsem onu da orada bulıyordum. Bu şaşırtıcı birşeydi çünkü o özgür bir attı. Ama benim geleceğimi önceden biliyormuş gibi olurdu. Yaklaştım ve boynunu okşadım. 

"Ooo..., patron! Uzun zamandır gözükmüyordun."

"Eh, evet! Sanırım biraz oldu."

"Nasıl biraz oldu patron. Sen gelmeyince burada seni konuştuk. Kışın bizimle az ilgilenmedin sonuçta. Buradaki diğer atlarla da iyi anlaşıyorsun."

Göz kırpar gibi oldu biran gözleri. Atlar göz kırpabilirler miydi yauvv? Ne saçmalıyorum yine ben, kırparsa kırpar.

"Akşam yemeği gelmeden seni tımarlamama ne dersin?"

"İyi olur Patron! El atmışken ahırı da biraz halletsen, ha."

"Eh! Neden olmasın."

Hemen işe koyuldum. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan gökyüzü bana akşam vaktinin geldiğini hatırlattı ve kamp ateşine doğru ilerledim. Üstüm, başım saman içerisindeydi. Kim takardı ki? Yemekten sonra değiştirirdim. Kamp ateşine doğru ilerlerken Annabeth arkamdan geldi ve saçımın arasında kalmış bir tutam samanı aldı. Beraber ilerlemeye başladık. İlişkimiz bir resmiyet kazanmıştı. Kamptaki herkes biliyordu. Bizim için "Bay ve Bayan Smith" yakıştırması yapanlar bile olmuştu. Bir takım gibi ayrıca da sevgili... Kendi kendime sırıttım.

Yemek her zamanki gibi çok lezzetliydi. Adaklarımızı kamp ateşine atmıştık bile. Kurallar gereği yemeğimi Poseidon'a ait masada tek başıma yiyordum. Keşke kardeşim Tysonda burada olsaydı diye düşünmeden edemedim.Ona yakın bir zamanda gönderdiğim İris mesajında 1 hafta sonra gidebileceğini söylemişti. Ella ve Tyson Roma kampında yaşamayı tercih etmişlerdi. Ama bu Yunan melez kampına gelmelerine engel değildi. Tyson'la beraber çok güzel zamanlarımız olmuştu. İlk tanıştığımda onu kabullenemediğim ve Tyson'ın öldüğünü zannettiğim zamanlar hariç... Yemeğim bitmişti masadan kalktım. Ağzımda içtiğim mavi içeceğin tadı kalmıştı. 

''Selam Percy'' Bir anda Rachel yanımda belirivermişti. 

''Merhaba Rachel. Bakıyorumda kampa gelmişsin. Bir an kahinimizi kaybettik zannetmiştim.''

"O günleri biraz zor görürsün. Ben hep burada olacağım ve kainetlerimle başına bela olacağım." cümlesini bitirdiğinde Annabeth yanımıza gelmişti. Rachel'a sarıldı ve kız sohbetlerine başladılar. Onlar sohbetlerine dalmışken uzaklaşmaya başlamıştım ki Rachel'ın o tanıdık, kehanet söylerken ki sesini duydum. Yalnız ben değildim duyan... O kadar yüksek sesle söylemişti ki melezler etrafına toplanmıştı. Arkadaşlarımın yanından geçip Rachel ve Annabeth'in durduğu alana gittim. Kheiron da oradaydı. Rachel tam olarak şunu söylemişti:

" 3 farklı yerden güneş doğunca

Sonrasında bir misafir gelecek

Kendi kurtuluşları için yola çıkılınca 

Ölüm meleği ziyaret edecek "

Çevredeki melezlerin hepsi donakalmıştı. Hiç kimse yeni bir kehanet ve bunun peşinde gelecek olan zorlu bir görev beklemiyordu. Ayrıca kimse bu kehanete anlam verememişti. Acaba bu kehanet kim içindi ve ne zaman gerçekleşecekti?

Percy Jackson: New Half-BloodsWhere stories live. Discover now