10

363 57 66
                                    

"Bana geri dön, ne olur geri dön. Aç gözlerini. Yalvarırım aç gözlerini."

Zifiri karanlığın içinde unutmayı umduğum ses beni durmaksızın sarsıyordu. Gözlerimi zorlukla da olsa araladım.

"Ah, şükürler olsun. Şükürler olsun."

Neler oluyordu böyle?

Beni çekiştirip kaldırmaya çalışırken bilincim yeni yeni kendine geliyordu. Ama burası? Kırsal mı? Hayır, hayır, delirmiyordum. Beşinci levelin kurdu saldırmıştı bana, tek bir darbede yere sermişti. Ölmüştüm. Ama nasıl? Yine mi bir oyun?

"Lütfen kalk! Eve kadar yürüyemez misin? Elektrikler kesildi." El fenerini salladı. "Seni aramaya çıktım, neler oldu söyle?"

Bir elimle yüzümü sıvazladım. Zorlukla da olsa doğrulmaya çalıştım. O cılız bedeniyle beni ayağa kaldırdı, hemen kolumun altına girdi.

"O kadar çok korkuttun ki beni. Ne kadar süredir baygındın kim bilir, yirmi dakika oldu sen çıkalı. Neden bu kadar uzaklaştın evden?"

Azarlar gibiydi ses tonu.

"Şey," dedim tereddütle. "Bir ses duydum."

"Tanrı aşkına, buralar ne kadar ıssız bilmiyor musun, seni acemi şey, sadece bir el feneriyle sesin peşinden mi gittin, beni delirtecek misin? Ah, kahretsin, yüzüne yumruğu yiyeceksin."

Gülmek istiyordum, kahkahalarla gülmek. Ama buna mecalim yoktu. Eve vardık, beni doğruca yatak odasına götürdü, bir kütük gibi yatağın üstüne devirdi. Ceketimi, ayakkabılarımı çıkardı, sonra da kazağımı.

"Bu işin sonu iyi bir yere gidiyor," dedim sinsi bir sırıtışla.

"Kes sesini," dedi gözleri öfkeyle aralanmış bir şekilde. "Yemin ediyorum elimde kalacaksın."

Mutfağa gitti, bir bezle bir kâse su getirdi, bezi ıslatıp alnıma koydu. Her zaman böyle şefkatle bakmazdı. Epey endişelenmiş olmalıydı.

Elimi tutup yüzüme doğru eğildi.

"Söyle," dedi. "Ne oldu orada? Neredeyse kalp krizi geçiriyordum, seni öyle, yerde baygın bir şekilde görünce." Başını hızlıca iki yana salladı. "Söyle ne olur?"

"Bilmiyorum," dedim. "Hiçbir şey hatırlamıyorum."

Yalandan kim ölmüş? Hatırlamak istemiyordum, bir rüya sayıp onunla sonsuza kadar devam edebilirdim. Geride tek bir an bırakmadan, her şeyi silip sıfırlayarak. Onunla, sadece onunla.

"Peki," dedi usulca. "Şimdi iyi misin?"

"İyiyim," dedim. "Senin yanında her zaman iyiyim."

Sessizce baktı gözlerime. Tanıyor olarak, anılarımızla, yaşanmışlıklarla, her şeyle. Geride bıraktığım Çiftçi değildi o. Bunun için savaşmıştım, bana yeniden böyle bakması için ve bakıyordu. Şükürler olsun ki bakıyordu.

Hemen yanıma uzandı, başını göğsüme bırakıp içli içli soludu. Elini tuttum sıkıca. Uyumak istemiyordum, şu anın bir rüya, bir kandırmaca olmasını istemiyordum. Bir kez daha kaçırılmak, bir kez daha o cehenneme atılmak istemiyordum.

"Seni seviyorum," diye fısıldadım. "Seni çok seviyorum."

"Ben de seni seviyorum," dedi zayıf bir mırıltıyla. "Ben de seni seviyorum."

Cılız sesi uykuyla uyanıklık arasındaki o tuhaf dünyanın içinde yitip gitti.

Lütfen gerçek olsun, lütfen her şey gerçek olsun. Kelimeler göz kapaklarımın ardındaki bilinmezliğe doğru yavaşça yol alırken kalan son bilinç kırıntımla tekrarladım.

SİMÜLASYONWhere stories live. Discover now