Herkes endişeyle neler olduğunu sordu. Annesi onu kucaklamaya çalıştı ama yanına yanaşan annesini bile dirsekledi. Tüylerim diken diken olmuştu. Mühendis doğruca onun yanına yürüyüp onu o benzersiz şefkatiyle kucakladı.

"Söyle," dedi. "Ne oldu? Biri mi üzdü seni?"

Başını hayır dercesine iki yana sallıyor, yağmur gibi yanaklarına inen gözyaşlarıyla beni işaret ediyordu. Herkes yönünü bana çevirdi. Dehşete düşmüştüm. Kötü insan ilan edilsem ancak böyle hissederdim. Ona kesinlikle bir ödül verilmeliydi.

"Onu istiyorum," dedi. "Bu gece onunla uyumak istiyorum." Yüzümdeki o dehşet ve panik ifadesiyle öylece kaldım.

"Peki," dedi Mühendis. "Bizimle gelmek ister misin? Annenden izin alalım ve bana gidelim. Olmaz mı?"

"Hayır!" diye bağırdı tüm gücüyle. Kulaklarımızın zarı patlayacaktı neredeyse. Mühendis bakışlarını bana çevirdi. Ben tek kelime etmedim. Ne yapsam, deyip duruyordu.

Küçük kızın annesi "inattır," dedi. "Sabaha kadar da uyumaz." İşte beklediğim destek.

Tamirci, "seni beni götürürüm," diye yanaştı yanına. "Ya da sen de burada kal." Ah, gözümdeki o beklenmedik seğirme. İçimden okkalı bir küfür salladım. Bir süre sessiz kaldı. Küçük kız hâlâ ağlamayı sürdürüyordu.

"Peki," dedi sonunda. "Bu gece onu sana vereceğim. Ama sadece bu geceliğine. Bu bir daha olmayacak, anladın mı beni?"

Başını memnun olmuşçasına salladı. Ağlamayı kesti ve bakışlarına şeytani bir ifade oturttu. Bu sahne muazzamdı. Resmen benim için yazılmıştı. Rahat bir nefes aldım. Mühendis herkesin içinde bana sarıldı, başımın üzerinden öptü ve arkasına bile bakmadan kapıdan çıktı. Neredeyse dans edecektim. Kılıcımı hemen kapının yanına bıraktım. Ceketimi de masanın üzerine bırakıp küçük kızı kucakladığım gibi yatakhaneye yöneldim. Yatağa girene kadar tek kelime etmedi. İkimiz de yatağa sokulup örtüyü üzerimize çektik. Henüz kimse yatmamıştı.

"Nasıldım?" diye sordu sessizce.

"Tanrı aşkına," dedim. "Ben hayatım boyunca böyle bir şey görmedim. Bu gerçek bir yetenekti."

"Öyleydi," dedi kibirlice. "Biliyorum."
Karanlığın içinde dehşetle aralandı gözlerim.

"Ben uyuyacağım, epey yoruldum," diye devam etti. "Zorlu bir performans sergiledim. Anlarsın ya?"

"Evet," dedim kekeleyerek. "Haklısın, dinlenmelisin. İyi geceler."

"Sana da," diyerek arkasını döndü ve dakikalar içinde de derin bir uykuya daldı. Zamane çocukları diye fısıldadım. Ben onun yanında ancak traktör tekerleğiydim.

Ellerimi başımın altına koyup herkesin uyumasını bekledim. Saatler geçmeye devam etti. Kalp atışlarım giderek hızlanıyordu ve Kasiyer'in çenesi bir an olsun susmuyordu. Sabırlı olmalı, dayanmalıydım. Bir müddet sonra o da yatağına girdi. On dakika boyunca etrafı dinledim. Horultular ve uykusunda mırıldayanlar dışında etrafta tek ses yoktu. Sessizce doğruldum yerimden. Çıplak ayaklarımla zemine indim. Ayakkabılarımı pantolonumun arka ceplerine birer birer sokuşturdum. Masanın üzerinden ceketimi aldım. Kılıcıma doğru uzandığım sırada bir ses duyar gibi oldum. Arkamı döndüğümde kimse yoktu. Rahat bir nefes alıp kılıcımla birlikte kapının koluna asıldım. Şu andan itibaren kapının gıcırdamaması için dua etmekten başka çarem yoktu. Ve gıcırdamamıştı! Şans bu gece benden yanaydı. Koridora çıktım. Işıklar o kadar loştu ki önümü görmekte bile zorlandım. Hâlâ yalın ayak yürüyordum. Merdivenlere kadar da böyle yürümeyi sürdürdüm. Üst kata vardığımda hemen ayakkabılarımı giydim. Adımlarım hızlandı. Oyun alanına vardığımda soluk soluğaydım. Bir süre dinlendikten sonra kılıcımı havaya kaldırdım. Mühendis'ten öğrendiğim gibi adımlarımı ayarladım ve sonra o sihirli kelime: Başlat. Karanlığın içinde güçlü bir ışık patlaması yaşandı önce, gece, bir anda gün oldu. Metal plaka ayağımın altında sonsuza kadar uzandı ve sonra, başladı. 

SİMÜLASYONWhere stories live. Discover now