Gözlerimi bir kez daha kapattım. Poppy iki kez havladı. Kahvaltı alarmı beni kurtarmıştı, dikkati dağıldığı o kısacık anda duvardan sıyrılıp içeri girmeyi başarmıştım. Sandalyeye bile oturmadan ayaküstü yiyecekleri ağzıma ardı ardına tıkıştırdım ve hemen üzerimi giyinmek için içeriye koşturdum. Bir dakika bile geçmeden yeniden odadaydım. Ceketimi giydim. Kılıcımı elime aldım ve koşar adımlarla kapıya ilerledim.

"Ben diğerlerinin yanına gidiyorum," dedim. "Kahvaltını yapınca gelirsin." Son anda ensemden yakalamıştı beni. "Lanet olsun," diye fısıldadım. Beni kendine çevirip bir kez daha duvara yapıştırdı. Bundan kurtuluşum yoktu. Sertleşmeliydim. Çatılan kaşlarımla "yumruk mu yemek istiyorsun?" diye sordum.

"Bu güzel surata mı?" diye sordu işaret parmağını yüzüne doğrultarak. Verecek bir cevabım yoktu.

"Hiçbir yere kaçamazsın," dedi. "Böyle yapmaya istediğin kadar devam edebilirsin." Omuz silkti. "Bir kez âşık oldum. Bunu geriye çeviremezsin. Ne kadar kötü davranırsan davran, nereye saklanmaya çalışırsan çalış, hep arkanda, hep peşindeyim. Hislerim karşılıksız olsa bile değişmeyecek bu. Anladın mı?"

Başımı hızla salladım. Bir kez daha kollarından kurtulmaya çalıştım, bu sefer izin verdi. Koridorları koşar adımlarla soluk soluğa aşıyordum. Bu çocuk benim için fazlaydı. Lanet olsun, gerçekten fazlaydı. Beni hiç olmadığım kadar savunmasız bırakıyordu. Grubun yanına varır varmaz lavaboya koşturdum. Yanaklarım alev alevdi. Yüzümü yıkadım. Birkaç dakika soluklanmak için bekledim, sonra da aralarına döndüm.

"İyi misin?" diye sordu Doktor.

"Evet," dedim omuz silkerek. "Sorun yok."

Odanın içinde ileri geri gezindim. Kadınların birkaçı yıkanmış çamaşırları katlıyordu bir kenarda. Diğerleri erzak dolabını düzenliyordu. Gözüm dolabın içine takıldı, yiyecekler yine azalmıştı. Göstergeme baktım. Yıldızlar saçarak dönen altınlar ve hemen üst tarafta haftalardır eksilmeden duran 1 milyon puan. Geçtiğimiz son bir ayda, her lanet gün, durmaksızın beşinci leveli bitirerek elde etmiştim bu serveti. Biraz eksiltmenin zamanı geldi diye düşündüğüm sırada Mühendis içeri daldı. Beni göstergeme bakarken yakalamıştı, doğruca üzerime geldi, bileğimi kendine çevirdi, sayının eksilmediğini görünce rahat bir nefes aldı. "Az kalsın kalp krizi geçiriyordum," dedi. "Sakın onları kullanmaya kalkma."

Poppy odanın içinde çocuklarla oyun oynamaya başlamıştı bile. Eksikler yağmur gibi yağdı kargo bölümünden. Odanın içini yeniden bir sevinç havası sardı. Çatılmış kaşlarımla bir köşede somurtmayı sürdürdüm. Kasiyer çay yapmıştı. Herkesi masaya topladı. Fırından yeni çıkmış gibi duran kurabiyeler tabak tabak eklendi çayların yanına. Bu görüntü nedense iştahımı kaçırmıştı. Onun etini yiyor, kanını emiyor gibiydim. Önüme konanları reddedip sessizce oturdum. İnsanlar koyu bir sohbete girişti. Mühendis'in delici bakışları üzerimdeydi. Buna aldırış etmemeye çalıştım. Başım masaya düştü, başımı kollarımın üzerine koyup uyumaya çalıştım ama böylesi bir gürültüde uyumak imkânsızdı. Yine de öyle kalmayı, en azından onların uyuduğumu sanmalarını istedim.

"Geçen gün," dedi Doktor. "Kalbimin sıkıştığını hissettim. İkinci levelin tam ortasındaydım. Neredeyse oyunu durduracaktım."

Herkes bu itirafın ardından sessizleşti. Başımı aniden kaldırdım. Oyunu durdurmak mı, diye geçirdim içimden.

Tamirci, "bana seslenebilirdin," dedi. "Birimiz seni beklerdik, oyun bitene kadar diğerlerimiz devam ederdi. Bu ciddi bir durum, en iyi sen bilirsin, neden böyle tehlikeli bir durumda sessiz kaldın." Doktor bir süre cevap vermedi. Tüm dikkatim ondaydı artık.

SİMÜLASYONWhere stories live. Discover now