İP_53 | YAĞMURA GÖMÜLEN DÜŞ

Start from the beginning
                                    

Edim, cevap vermedi, gözlerimin içine bakarak kadehini dudaklarına yaslayıp ağır ağır yudumladı. Kadehi bilerek yavaşça uzaklaştırdığında, dudakları ıslak bir görünüm almıştı. "İstediğin bu, ama yapmayacağım," dedi, sakin bir sesle.

Ne istediğimi bildiğini sanıyordu, "Büyük yanılıyorsun, Edim Demiray," dedim, ona meydan okuyarak. Kalbimin ağzının içi bir türlü sönmeyen bir ateşle yanıyor, köze de küle de dönmüyordu. "Ben bu saatten sonra ne senden bir şey isterim, ne de beklerim."

Önüme döndüm, üşümüş çenemin ucunu dizime yasladım. Onun sertçe viskisini yutkunuşunu duydum.

Edim, "Arkadaşının evinde bana bol bol bilenip gelmişsin," dediğinde, bir an öyle bir donup kaldım ki, birkaç saniye kirpiklerim birbirine kavuşmadı.

Başımı yavaşça ona çevirdim. "Sen...," dedim, sesimdeki hayreti bastıramadan. "Sen, benim orda olduğumu biliyor muydun?"

"Sen...," dedi, o da tıpkı benim gibi duraksayarak. Ama onunkisi tamamen alaydandı. Kadehini sallayınca, içindeki içki çalkalandı. "Sen, benden gizlenebileceğini mi sandın?"

Dişlerimi sıktım. Orda olduğumu bile bile gelmemişti, tıpkı o sancılı gecede bu evin odasında olduğumu bile bile bana gelmeyip sırf Yonca istedi diye onun yanında kalmayı tercih ettiği gibi. Bunu bilmek, içimi kanca gibi takılmıştı. Nergis Ablanın dediğine göre bana dair aralarında hiçbir konuşma geçmediyse, babam yüzünden çekip gittiğimi düşünüyor, asıl nedenin ne olduğunu bilmiyordu.

Öfkemin ateşi yüzüme çıktı. Niye hiç gelmedin diye soramadığım için, "Nasıl oldu da beni rahat bırakabildin?" diye sordum. Hiçbir şey olmamış gibi karşımda tepkisizce oturup içkisini yudumlayışı deli ediyordu beni. Kirli siyah yalanları karıştırdığı damarlarımı kesip kanımı akıtmak, duygularla karıştırdığı kalbimi toprağı kazır gibi kazıyıp söküp atmak istedim. "Benimle işinin bittiğine mi ikna oldun?"

Gözlerim eline kaydı, dudaklarım titredi. Kavradığı kadehin etrafındaki parmakları sıkılaştı, ben herkese, her şeye rağmen onun elini tutup kendimi yalnızca ona adamayı isterken, bundan başka hiçbir şey düşünmezken, o nasıl oldu da o ellerle bir başkasına dokunabildi, buna nasıl cüret edebildi anlamıyorum.

Bana bakmamak için gözlerini benden çekip boşluğa çevirdi. "İstediğin buydu," dedi sadece.

Bu soğuk tavrı içimde bir yerlere dokunuyordu, gözlerimin içine bakmasını ve beni sağlam bir gerekçesi olduğuna ikna etmesini istiyordum. Hayır, istemekten öte... ihtiyaçtı bu.

"Evet, istediğim buydu," diye onayladım onu. Soğukluğu içimdeki dünyaya yağan kar, etkileri tipi gibiydi; yaşamı durduruyordu, yollarımı kapatıyordu, havayı bozuyordu, görüş açımı engelliyordu; ben içimdeki dünyada mahsur kalıyordum. "Tıpkı şimdi burda olmayı istemem ve olmam, yarın da çekip gitmek istediğim gibi."

Kaskatı olmuş bir çeneyle bana dönüp, "Ama burdasın...," diye duraksadı. "Gittiğin yere geri döndün."

"Burdayım, ama istediğim zaman giderim," diye meydan okudum. "Bu kadar basit."

Edim'in attığı bakış beni rahatsız ederken, "Anladım, gitmelere bir türlü doyamıyorsun," dedi, kuru sesi alayı da sırtlamıştı. "Yoksa bir ay öncesini telafi ederek en azından gitmeden bana veda etmeyi mi istedin?"

Dudağımın kenarında acımasızlıktan doğan bir alay peydahlandığında, "Tiksindiğim birine niye veda etmeyi dert edeceğim ki?" diye sordum. Şeytanın bize yakın olduğunu, sesini bire bir kulağımızda duyduğumuz zamanlar olduğunu düşünürdüm, şu an öyle hissediyordum; öfkemin kelepçeleri çözüldü, hızımı alamadım. "Şu hâline bak, Nergis Ablayı bile kendinden soğutup uzaklaştırmayı başarmışsın, sana aylar önce de söylediğim gibi Edim, tek başına can verecek, yanında kimseyi bulamadan yapayalnız öleceksin."

İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)Where stories live. Discover now