« 17.Bölüm × Sivri Dişler »

19.6K 1K 330
                                    





« 17.Bölüm × Sivri Dişler »

Yanımda varlığını hissettiğim varlık, son derece tehlikeliydi. Sivri dişleriyle dolu ağını açtığında, derimi parçalayıp yemesi çok sürmezdi. Ancak her nasılsa, beni yemeyi düşünmüyordu. Beni dinliyor, beni anlıyordu. Korkmakla kabullenmek arasındayım. Tüm bedenim gerginlik içinde uyuşuyordu.

Elimin altındaki kalın tüyler ve aldığı soluklarla hareket eden tüylü derisi, son derece sertti.

Parmaklarım belirsizce tüyleri üzerinde durmaya devam etti.

Sanırım kargalardan sonra korkmamayı öğrenmiştim.

"Benim de asıl adım Devran değil biliyor musun? Ama bunu senin kadar sorun etmiyorum. Bana dilediğin kadar Devran diyebilirsin." Ona yalnızca pislik demek istiyordum oysa.

Başımı eğerek aslana baktığımda, gözleri birden beni buldu. Dişleri ortada, bakışları bıçak kadar kesin. Bir an irkilip ürktüm. Hayvan benim korktuğumu hissedince ağzını kapatarak yüzünü benden başka yere çevirdi. Pekâlâ...

Devran'a doğru adımlayarak ayakkabılarımın ucu, ayakkabılarına dokunacağı kadar yakınına geldim. Aslan ve sürüsü arkamda kalmıştı. Hırıltıları herkesin rahatça duyabileceği kadar yüksek sesliydi. Başımı kaldırarak gözlerine baktığımda, öfkem hala tazeydi. "Bana kendini Devran diye tanıtan sendin." Devran bana yabancıydı. Üstüne Hermes olduğunu öğrenmem, onu iyice farklılaştırmıştı sanki.

Havadan sudan konuşur gibi rahat. Onun doğasında aksi bulunmuyor. Suratına bağırıp ortalığı yıksam, değişmeyecek. O beyefendi duruşunu kaosa satmayacak.

"Dünya'da bir kimliğe ihtiyacım vardı. İnsanların kendince kuralları var, biliyorsun." Kaşları çok bilmiş bir ifadeyle havalandı. "Kimlik peşine düşmem gerektiğini anladıktan sonra, isim konusunda zorluk yaşamadım. Çünkü kimlik zorunluluğunu fark edip kimlik edinene kadar çok insan gördüm. Devran kelimesini de onlardan duydum. Devran dönecek diyorlardı. Alamadıkları ve alamayacakları bir intikam vardı da devran denilen şey onu alacaktı. Hoşuma gitti. Bende adımı Devran koydum."

O, benim gibi doğup büyümemişti. Anlattıklarından anladığıma göre sonradan dünyaya gelmiş, dünyaya ayak uydurmaya çalışmıştı. Lanetlenme mevzusu yüzünden gelmiş olduğunu anlamam çok sürmedi. Demek öncesinde dünyayla alakası yoktu. İşler gittikçe garipleşiyordu. Tamam, ölüp geri doğmam kadar garip olamayacaklarının bende farkındaydım. Ya da henüz büyük konuşmaman gerektiğini göremiyordum.

Hermes ne demekti? Bu adamın özelliği neydi? Kafam fena halde karışmıştı. Tüm bu soruları görmezden gelmek zorundaydım. Çünkü bana yalnızca kendi istediği şeyleri anlatıyordu. Anlattıklarıyla da beni kandırıyordu!

Benimle tıpkı küçük bir çocuğu kandırıp ikna etmek ister gibi konuşmuştu. Ona istediğini vererek hafifçe gülümsedim. Ardından tebessümümü büyüttüm. Gittikçe büyüyen gülüşümü görünce, o da benimle gülümsedi. Seslice gülmeye başladım. Aynı rahatlıkla karşılık verdi.

Sonra aniden gülmeyi kestim.

Aniden değişen tepkime hazırlıksız yakalanmıştı.

Ciddiyetle "Bu son derece gereksiz bilgiler için teşekkür ederim." dedim. "Rica ederim, Pandora."

Pandora. Bilerek yapıyordu. Hamleleri olduğu gibi beni sinirlendirmek üzerineydi. Başarısız olduğunu söyleyemeyeceğim. Sorun bana Pandora demesi değildi, sorun ben ona adımla hitap etmesi gerektiğini söyledikten sonra Pandora demesiydi.

İTAAT (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin