Belki...Belki henüz başlamadan bitirirsem daha az zarar görür diye düşünmüştüm. Bu yüzdendi kendimi durdurmaya çalışmam, onu kendimden itmem. Her seferinde...Kalbinde yaralar açtığımı bile bile. Uğraşmıştım, gerçekten uğraşmıştım. Gözlerindeki kırgınlığı görmemek için kendimi durdurmuştum sürekli ama bu bile elime yüzüme bulaşmıştı. Bizim kırılma anımız ne zamandı? Her şeyin başında hiç düşünmeden kendi zehrimi ona akıtan benken nasıl oluyordu da şimdi canının yandığını hissettiğim tek bir anda bile kafayı yiyordum?

İlk başta...Gözlerindeki kırgınlığı görmüş olsam da görmezden gelmiştim. Kendimden başkası umrumda değildi. Oyun arayan şımarık bir çocuktu işte...Bıkmadan, usanmadan devam ediyordu hareketlerine. Tekdüze hayatımı öyle bir alt üst etmişti ki, ben de onun hayatını alt üst etmek istemiştim. Aptalca bir hırs, ilkel bir içgüdüydü bu. Sözcüklerimi sakınmamış, sırf canını yakmak için ona karşı kullanmıştım. Hiçbir şey düşündüğüm gibi değildi. Ne Ilgaz şımarık bir çocuktu ne de alt üst edebileceğim bir hayatı vardı. Günün sonunda onunla birlikte ben de dibe batmıştım.

Tenha bir köşede hırsla  üzerine atıldığımda dahi düşünmemiştim hiçbir şeyi. Onu arkamda bıraktığımda, evime girdiğimde ve boş tavanı izlemeye başladığımda...Gerçekten bu kadar ileriye gidebilecek bir insan mıydım? Ne yapmıştı ki Ilgaz bana? Hiçbir şey. Sinirlerimi bozmaktan başka hiçbir şey yapmamıştı. O ilk anda dahi her bir zerremde hissetmiştim pişmanlığı. Belli etmiyordu, hiçbir zaman belli etmezdi zaten ama bu anılar hayatı boyunca Ilgaz'la birlikte kalacaktı. Bu düşünce deli gibi ağrıtıyordu kalbimi. Ben ona asla zarar vermezdim...Vermezdim işte. Hiç istemezdim bunu. Kendi gözümden bile sakınasım geliyordu bazen. Gözlerimin gözlerine değdiği her an dünya daha da yaşanılabilir bir yer oluyordu. Ona belli edemiyor muydum tüm bunları?

O, açtığı şarkıların sesini yükselterek sadece beni sinir ettiğini düşünüyordu. Çok daha fazlası vardı...Uyuyamadığım her an kabuslarım gecenin bir köründe yakalıyordu beni. Uykusuzluk, dikkatsizlik...En basit şeyleri bile yapamaz hale gelmiştim. Eğitimler sırasında hedefi ıskalamam son nokta olmuştu. Zayıflık hissi sarmıştı her bir yanımı. Bu kadar kolay bir şeyi bile yapamıyor muydum sahiden? Uykusuzluğa çoktan alışık olmam gerekiyordu.

Kendi zayıflığımı bahanelerle örtmeye çalışmıştım belki de...Bunların hiçbiri gerçek bir neden olamazdı. Daha sakin kalmalıydım, daha sakin kalmalı ve hiç zarar vermemeliydim Ilgaz'a. O an tek gördüğüm hırsla bana karşılık verebileceğiydi ama yapmamıştı, onun tek silahı kelimelerdi.

Komutanlar henüz genç olduğumu söylediklerinde yaptığım tek şey içimden onlara gülmekti. Hayatımdaki her şeyin çelişkili olduğunun kanıtı da buydu işte...Bu kadar fazla sorumluluğu alacak yaşta mıydım ben? Yaşımın genç olması hiçbir şeyi değiştirmiyordu, en iyisi olmak zorundaydım. Yapılan en ufak hatanın bir insanın hayatına mâl olduğunu yakından tecrübe etmiştim. Daha da ötesi yoktu benim için.

Güçlü olan konumda olmak iyi hissettirse de sorumluluk beraberinde geliyordu. Artık tüm bu sorumluluğu taşımak ağır geliyordu bana. Ilgaz hayatıma girdikten sonra işimi layığıyla yapamayacağım korkusu sarmıştı her bir yanımı. Şimdi ise sadece ondan ayrı düşecek olmanın korkusunu yaşıyordum. En iyi olmaya alışıktım, yine de çocukluğumun hayallerini süsleyen yerde olmak bile iyi hissettirmiyordu bana artık. Güven ve güvensizlik birbirine karışmıştı.

İçimdeki anlam veremediğim duyguların ne zaman gerçek bir sevgiye dönüştüğünü bilmiyordum. Asla bir zaman veremezdim ben buna...Herhangi bir an olabilirdi mesela; en çok da parıldayan gözleriyle bana baktığı bir an. Kendi bile fark etmiyordu belki bunu ama ben görüyordum işte. Bunun için hevesli değilmiş gibi davransa da yaşamak isteyen çocuğu, sanki gerçekten aradığı şeyi bulmuş gibi benim evimin soğukluğuna sıcaklığını karıştırması. Ruhunu ruhuma karıştırıyordu. Usul usul, hiç de fark ettirmeden.

gecenin son ışıkları | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin