Gene de hayatta kalan tek aile ferdimi ölüme terk etmeyecektim.

Min Ho doktora döndüm. "O parayı bulacağım. Ne pahasına olursa olsun. Siz sadece annemi 10 ay daha yaşatmaya çalışın." 

Arkamdan seslenmesini umursamadan kendimi dışarı attığımda içimde yükselen acıyla hıçkırıklarımı tutmayıp yere çökerken bir sürü insan bana acıyarak bakıp beyaz ve ilaç kokulu koridorlardan geçip gitmişti. 

İyi misin bile dememişlerdi. 

İşte bu kadar da yalnız birisin Hye su, dedi iç sesim dobraca. Kimse seni umursamıyor.

Onu duymazdan gelip uzun denecek bir süre ağladıktan sonra böyle bir yere varamayacağımı fark edip yerimde ayaklandım ve annemin kaldığı odaya ilerledim. Üçüncü kata çıktığımda 367 numaralı odanın kapısını hafifçe tıklatıp sahte bir gülümsemeyle içeri girmiştim.

Her zaman ki gibi pencereden dışarıyı izliyordu.

"Annecim?" dedim sakin sesimle. "Ben geldim."

Bakışları bana çevrildiğinde minik gözlerini kısarak gülümsedi ve damar yolu açılan elini bana doğru uzattı. Hızla yanına yaklaştığımda sıcak eline öpücük kondurup yatağının kenarına oturdum.

"Nasılsın?"

Yüzünde ki yorgun gülümsemeyi silmeden omuz silkti. "Aynı kızım. Sen?" En son geldiğim güne binaen daha sıkılmış sesine karşı dudaklarımı bastırıp onun gibi omuz silktim. "Ben de aynı. Üniversite-ev arasında gidiyor hayatım." 

Kafasını salladı ağırca. "Doktorla konuştun mu bugün?" Donuklaşmamak için yumruk yaptığım elimi gizlice sıktım. "Evet konuştum. Ve çok iyiye gidiyormuşsun anne." dedim yalancı bir heyecanla. "Bir kaç aya kurtulacaksın buradan."

Gözlerinde bir tane bile ışıldama olmadı ve tutmaya devam ettiği elimin üstüne ikinci elini koydu. "Yalan söylediğini biliyorum Hye Su...." Draksadı ve gözlerini etrafta gezdirdi. "Zamanımın azaldığını da." Yeniden dolmasını izin vermemeye çalıştığım gözlerimi kırpıştırıp açıklama yapacakken beni durdurdu. Böyle sakin kalabilmesi beni çıldırtıyordu.

Ölüme hazır olmasındı! İstemiyordum!

"Bırak gideyim Hye Su." dedi sesi artık titrerken. "Yıllardır bana bakmaktan dolayı telef oldun güzelim. Artık bu boş çabaya bir son ver. Lütfen..."

Boğukça konuşmasıyla dayanamadığımda için gözyaşlarım yeniden intihar ederek yere düşerken sıkıca anneme sarıldım. "Nasıl böyle diyebilirsin anne?" dedim mızmız ama yüksek çıkan sesimle. "Babam diye biri hiç olmadan gitti zaten, şimdi de sen benden gidersen ben- ben ne yaparım?" Ağladığım için kesik kesik konuşmuştum.

Annemin ince kollarını belimde hissettim. Daha sonra da kısık bir nefes verdi. "Şimdi olmasa bile bir gün ben senden gideceğim Hye Su. Bunu şimdiden kabullenmeni istiyorum sadece." 

Ondan ayrıldım ve hızla ayağa kalktım. Neden doktorumla aynı şeyleri söylüyordu? Görmüyor muydu ne kadar acı çektiğimi?

"Hayır," dedim kafamı deli gibi olumsuzca sallarken. "sen kurtulacaksın ve biz eski mutlu günlerimize döneceğiz."

Hiç bir şey demeden bana bakarken, "Şu anda gidiyorum, pazartesi yeniden geleceğim. İlaçlarını içmeyi ve yemeğini bitirmeyi unutma anne." diyerek kısaca yanağını öptüm ve dışarıya ilerledim.

Başım ağrıyordu ve ağladığım için burnum tıkanmıştı. Muhtemelen bugün öylesine sürdüğüm rimelde göz yaşlarımla akıp beni cadıya benzetmişti ama hastanenin lavabosuna gidip yüzümü yıkamak istemedim.

𝓓𝓾𝓼𝓴 𝓣𝓲𝓵𝓵 𝓓𝓪𝔀𝓷✔✔Where stories live. Discover now