Geri doğru bir adım atan Sanghyuk hafifçe kıkırdadığında sinirle derin bir nefes vermişti Haneul kapının önünde. Ardından da "Jungkook'la işin hâlâ bitmedi mi?" diyerek onların yanına gelmişti.

Neredeyse boş olan sınıf içeri gelenlerle dolmaya başladığında elini Haneul'a doğru uzatmıştı Sanghyuk ve "Sadece konuşacağım seninle." demişti.

"En son konuştuğumuzda ne dediysem o. İstemiyorum diyorum anlamıyor musun?"

"Sevgilin yokmuş işte Haneul. Sadece konuşmak istiyorum tamam mı?" diyen Sanghyuk duraksamış ve Haneul'ın kulağına yaklaşıp "Bana bir şans versen, seni dünyadaki en mutlu kız yapacağım" demişti.

Haneul geri doğru birkaç adım atıp "Hayır kelimesinin neresini anlamıyorsun?" dediğinde "Tamam, konuştun işte defol" demişti Jungkook. Sanghyuk ise "Kes sesini" demişti Jungkook'a.

Elini havaya kaldıran Sanghyuk parmaklarının ucunu Haneul yanağına yavaşça değdirdiğinde onun bileğini tutup kenara doğru fırlatmıştı Jungkook . Haneul ise elini Jungkook'un göğüsünün üstüne koyup hafifçe ittirmişti onu çünkü bunu yapmasa Sanghyuk'un üstüne yürüyecekti.

"Sinirlisin hah? Bir kez daha vurmak ister misin peki bana?"

Haneul Jungkook'a bakıp "Seni kışkırtmaya çalışıyor. Bir şey söyleme lütfen" dediğinde "Hadi ama Jungkook ne oldu? Haneul gelmeden önce sert biriydin? Süt dökmüş kediye benziyorsun şimdi?" demişti sırıtıp. Hyun Woo ise yumruklarını sıkmaya başlamıştı.

Young Ae "Sen de Haneul'ın yanında dikleniyorsun? Sana ne oluyor peki? O küçük aklınla Haneul'ı falan mı etkilemeye çalışıyorsun?" dediğinde "Kız olduğun için tanrıya dua et." demişti Sanghyuk Young Ae'ye bakıp. Young Ae ise "Pardon?!" demişti sesini yükseltip.

"Defol git Sanghyuk"

Sanghyuk gülümseyip "Adımı söylemen hoşuma gidiyor Haneul" dediğinde Sanghyuk'a doğru bir adım atmıştı Jungkook ama Haneul Jungkook'un bileğinden tutup kapıya doğru yönelmişti. Sınıftakiler pür dikkat onları izlerken de çıkmışlardı sınıftan.

Sanghyuk ikisinin arkasından bakarken Haneul Jungkook'u koridorun sonundaki cama götürmüş ve sakinleştirmeye çalışmıştı. Ama Jungkook hiç sakin kalamamış volta atmaya başlamıştı orada.

"Jungkook lütfen sakinleş artık. Neden bu kadar sinirlendin şu aptala?"

Jungkook hafifçe kıkırdayıp sinirle "Bir de dokunmaya çalışıyor sana! O elini vücudundan ayırdığımda da dokunmaya çalışacak mı bakalım sana? Ölmemek için yalvaracak bana." dediğinde Jungkook'un kolundan tutup durdurmuştu Haneul Jungkook'u. Ardından da "Saçmalamayı kes lütfen" demişti.

"O gün kavga ettikten sonra takip etmiştim onları. Bu akşam arkadaşlarıyla sinemaya gidecek saat altı gibi. O şerefsiz de dönmez hemen evine. İki saat film desek... İki saat de takılır dışarıda. On gibi geçer evine çaktırmadan. Yasağı umursamaz zaten...

Polislere yakalanmamak için de arka yoldan gider, evini biliyorum... O zaman işini bitiririm"

Haneul "Jungkook!" diye bağırıp kaşlarını çattığında gözlerini Haneul'a çevirmişti Jungkook. Haneul ise "Lütfen sakinleş artık Jungkook! Düzgün düşünemiyorsun!" demişti.

Derin bir nefes veren Jungkook "Sakinleşemiyorum Haneul" dediğinde "Su ister misin? İyi gelir" demişti Haneul. Jungkook ise "Su falan istemiyorum Haneul. Bir tek bana sarılırsan sakinleşebilirim" demişti.

Haneul tereddüt etmeden kollarını Jungkook'un omzuna yerleştirdiğinde parmak uclarına çıkmış ve sıkıca sarılmıştı ona. Jungkook ise vakit kaybetmeden Haneul'a sarılarak karşılık vermiş, bir de üstüne yüzünü onun boynuna gömüp derin bir nefes almıştı.

"Daha iyi misin?"

"Seninle nasıl kötü olabilirim ki?"

Haneul kıkırdadığında "Zil çalar birazdan.  O Sanghyuk salağı da gitmiştir bence" demişti. Jungkook ise Haneul'ın saçlarının arasından "O şerefsizden nefret ediyorum. Ölümü benim ellerimden olacak" demişti boğuk bir sesle.

"Hey? Böyle bir şey olmayacak. Sevmediğin herkesi öldüremezsin."

"Sen istersen öldürürüm."

Haneul geri çekilip "Ha, ha çok komik" dediğinde ilerlemeye başlamıştı yarı boş koridorda. Jungkook ise başını yere eğmiş ve gülümseyerek yavaş adımlarla onu takip etmeye başlamıştı.

...

Haneul evine girip derin bir nefes aldığında evi hazırlamaya başlamıştı hemen sanki günlerdir evde kalmış gibi.

Önce hızlıca pencereleri açmış ve evi havalandırmaya başlamıştı. Ardından da buzdolabına yönelmiş ve annesinin gitmeden önce hazırladığı yemeklerle bakışmıştı birkaç saniye.

Onları dolaptan çıkartıp kapaklarını açtığında "Tanrım çok ama çok özür dilerim!" diyerek tek tek boşaltmıştı yemekleri çöp kovasına. Ardından da tencereleri bulaşık makinesine yerleştirmek yerine yıkamaya başlamıştı makinedeki birkaç parça bulaşık ile.

Tencereleri makineye koysa annesi Haneul'ın tabak kullanmadan nasıl yemek yediğini düşünebilirdi. Ya da sadece tencereleri yıkasa fazladan bulaşıkların nereden geldiğini düşünürdü.

Yani kısaca makine ya tamamen dolu olacaktı ya da tamamen boş.

Haneul bulaşıkları yıkayıp yerine yerleştirdiğinde bulaşık makinesi deterjanlarından iki tane alıp atmıştı çöpe birkaç tane yumurtayla birlikte. Ardından da poşetin ağzını bağlayıp çöpü evden çıkartmıştı.

Evin tüm işlerini yapan Haneul derin bir nefes aldığında ekmek gelmişti aklına.

Onca bayat ekmeği ne yapacaktı peki?

Haneul çelik bir tas çıkartıp ekmekleri onun üstüne koyduğunda içine su dökmüş ve yumuşatmıştı ekmekleri. Ardından da kimseye görünmeden evden çıkmış, elindeki tası uzak ve yüksek bir yere koymuştu kuşların yemesi için. Sonra da hızlıca eve geri dönmüştü.

Yorulan Haneul üstünü değiştirdiğinde yatağa atmıştı hemen kendini. Ardından da telefonunu eline almış ve saate bakmıştı.

Birkaç saate tüm işleri halletmişti Haneul. Bu yüzden de kendiyle gurur duymaya başlamıştı.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

✵~Oy vermeyi unutmayın~✵

.
.
.
.
.
.
.

Bunny ✵ JJK ✓Where stories live. Discover now