lee minho, bitmeyen bir hikaye gibiydi ve bunun bir elvedası da olmayacaktı.

"yine acıktım! hadi birlikte bir şeyler pişirelim," diye heyecanla konuştuktan sonra elimi tuttu ve beni çekiştirmeye başladı. "evi yakmayacağıma emin ol, bay lee." bilmiş bir ifade ile bana döndü.

"çok komik, bay han." şakayla karışık konuşmasıyla ben de ona ayak uydurarak hızlı bir şekilde eve yöneldim.

hyunjin's pov

dudaklarıma yapılan kısa ama yumuşak baskı, ben olayı idrak edemeden geri çekilirken gözlerimi büyüterek ona baktım.

jeongin resmen beni öpmüştü.

şaşkınca ona bakmaya devam ederken yanıtımı beklemeden konuşmaya başladı. "şimdi, o sevgiyi anlayabildin mi?" kısık bir ses tonuyla konuştu. "yoksa hala zorluk mu çekiyorsun?"

bu çocuk kesinlikle abisine çekmişti, minho'yu şimdi daha rahat anlayabiliyordum. yine de rahatlığımdan ödün verecek değildim.

derin bir nefes alarak oturuşumu düzelttim ve ona döndüm. "sanırım anladım." gözleri parıldarken durdum. "jisung beni öldürecek." ciddi bir şekilde bunu söylerken o kahkaha attı.

"merak etme! seni koruyacağım," ardından duraksadı. gözlerimiz birleşti ve gereken kelimeyi söylerken ona eşlik ettim.

"sevgilim." seslerimiz birbirine karışırken nefes alışverişlerimizi düzenlemeye çalışıyorduk. yine de hala bir gerçek vardı ki, jisung kesinlikle beni öldürecekti.

"abime hemen söylemek zorunda değiliz," diye bir çözüm yolu sundu jeongin. düşünürcesine gözlerini kıstı, "sonuçta o da minho hyung ile olan ilişkisini bizden uzun süre sakladı."

mantıklıydı. kısasa kısas diyebilirdik buna hatta. ama eninde sonunda öğrenecekti ve o zaman kaçamayacaktım. jeongin gülümsemeye devam ederken ben de ona uydum.

"uykun geldi mi?" diye sordum çünkü saat geç olmaya başlamıştı. sorumun ardından sanki bedeni bunu yeni anlamış gibi esnemesini sağladı. başını sallarken ayağa kalktım.

"hadi gel, uyuyalım." dememle gözleri muzip pırıltılara göz devirdim. "uyuyacağız." dudaklarını birbirine bastırdı. "bir şey demedim ki." ardından o da ayağa kalktı ve odaya doğru ilerlemeye başladı.

bir gün sonra

"arabanı benim mi kullanmamı istiyorsun? hem de sen yanımda olmadan?" minho sorarcasına jisung'a döndü. "hayır, yapamam ben!"

jisung, gülümseyerek minho'nun beline ellerini yerleştirdi. minho bir tepki vermeden gözlerini kaçırdı. okula giderken araba kullanmazdı ki, zaten kendi arabası yoktu. yine de jisung ona kendi arabasıyla gitmesini teklif ettiğinde de kabul edecek değildi.

"yağmur nasıl yağıyor görmüyor musun? şirkete gitmeyeceğim bugün zaten," ardından kendi dudaklarını sevgilisinin dudaklarına bastırdı. kısa bir öpücüğün ardından geri çekildi.

"hem o ehliyeti boşuna almadığını göstermiş olursun," diye de onu kışkırtmasıyla minho da teklifini onayladı. yüzlerini tekrar yaklaştırdı jisung ve burunları birbirine değerken gözlerini kapattı.

"dikkatli kullan ve derslerini iyice dinle," demesiyle minho güldü ve biraz uzaklaştı. "senden büyük olan benim, farkındasın değil mi?" diye yalandan mızmızlanırken jisung da ona karşı kıkırdadı.

birbirlerinden tamamen ayrılırlarken minho, ayakkabılarını hızla giyerek kapıyı açtı. "görüşürüz, sungie! ben yokken evi yakmamaya çalış," şakayla karışık söyledikleriyle jisung da sırıtırken el salladı.

"tamam, yakmayacağım. görüşürüz, bebeğim." demesinin ardından minho kapıyı kapattı ve merdivenlerden inmeyen başladı. montunun cebinden araba anahtarı çıkardı ve sıkıca tuttu.

dışarı çıktığında hala yağan yağmura karşı somurttu. ardından hızlıca arabaya koşup kapıyı açtı. sürücü koltuğuna bindiğinde garip bir his onu sararken dudaklarını kıvırdı. genelde bu koltuğun yanındaki koltuğa otururdu. şimdi daha farklı geliyordu.

arabayı çalıştırırken heyecanlıydı ama yine de gayet iyi gidiyordu. sürmeye başladı ve eve dönünce bunları seungmin'e anlatmayı aklından geçirdi.

eğer onu takip eden siyah arabayı fark etseydi bu isteğini akşam gerçekleştirebilirdi.

jisung's pov

"lee minho'nun yakınıyla mı görüşüyorum?" ciddi ama kibar konuşan yabancı kişiyle kaşlarımı çattım. minho'nun telefonunu neden başka biri açıyordu?

"sevgilisiyim, siz kimsiniz ve minho nerede?" diye telaş yapmamaya çalışarak sordum. "sakin olun, beyefendi." hızlı hızlı nefes alıp vererek sordum. "size sevgilim nerede diye sordum." üstüne bastırarak söylediğim kelimeler telefondaki kimse yutkunmasına neden olmuştu.

"bay minho araba kazası geçirdi. stay hastanesi'nde şu an ve durumu iyi—"

daha fazlasını duyamadan telefonu çoktan elimden atmış ve hızlıca evden çıkmıştım. titrek ellerimle bir taksi durdururken ve dolan gözlerimle konuşmaya çalışırken kalbimde olan büyük kırığa engel olamıyordum.

"stay hastanesi'ne. hemen, çok hızlı lütfen." diye titrek bir sesle şoföre söylerken halime acımış olmuş olacak ki hızlıca sürmeye başladı. bedenim korkudan titremeye devam ederken başımı ellerimin arasına aldım.

hepsi benim suçumdu. minho'ya araba sürmesini teklif etmemeliydim, bensiz gitmesine izin vermemeliydim. ona bir şey olursa- siktir! kendimi asla affetmezdim.


kaosu biraz abartmisim galiba ama olsun arkadaslar uzun surmesini istediginiz bottom b icin boyle olaylar gerekiyordu😔

(!) bottom b icin bir playlist hazirlamayi dusundum de eger okurken dinlediginiz sanatcilar/sarkilar varsa buraya birakabilirsiniz💘

bottom bitch •minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin