•27

5.1K 518 479
                                    

"o sevgiyi anlamak istiyorsan bana izin vermelisin, hyunjin." dememle kaşlarını çattı. muhtemelen ona sözlerle açıklamamı bekliyordu ama ben öyle yapmadım.

ıslak dudaklarımı, onun dolgun dudaklarına bastırdım. belki de şu sıralar yaptığım en doğru şeyi yaptım, onu öptüm.


jisung's pov

"sinemaya gittik, yemek yedik ve şimdi eve dönüyoruz." ardından kıkırdadı minho. "tüm sevgililerin yaptığı klişe şeyleri bitirdiğimize göre, hareketli hayatımıza geri dönebiliriz, sungie."

arabayı minho'nun evine sürmeye devam ederken dediğine güldüm. normal bir çift olduğumuzu ikimiz de sanmıyorduk, bu yüzden bugün yaptığımız ve aslında sıradan olan etkinlikler bile bizi zorlamıştı.

"dönebiliriz, bebeğim." diyerek ona kısa bir bakış attım. yanaklarını saklamak adına elini kullanırken bu tatlı tavrına sırıttım.

"babanla konuşacak mısın? ya da jeongin ile?" diye çekingende sormasıyla dudaklarımı yaladım. "minho, öncelikle bu konuda soru sorarken utanmana gerek yok." sözlerine karşı kaşlarını çattı. "bu sizin aile meseleniz, fazla karışmam doğru olmaz."

dudaklarımı kıvırdım ve kısa süreliğine gözlerimizi birleştirdim. "aileden olmadığını söyleyen biri mi var?" duraksadı ve ağzı hafif aralık bir şekilde konuşmaya yeltendi. yine de bir cevap vermeden yutkundu ve benim devam etmemi bekledi. utanmış olmalıydı.

"babamla yakın zamanda konuşmayı düşünmüyorum, en azından ayağına giden ben olmayacağım." direksiyonu daha sıkı kavrarken derin bir nefes verdim. "jeongin'le konuştum ama hyunjin'in yanından dönmekte istekli değil. orada kalmak istiyormuş."

minho buna karşılık yüksek sesle şaşkınlık nidası bırakırken başımı salladım. kardeşim bile olsa beni de şaşırmıştı. "yine de hyunjin'in ona iyi bakacağını biliyoruz, endişe etmeye gerek yok." diyerek ılımlı bir şekilde ifade etti.

bunu inkar edemezdim. her ne kadar eskiden olan şeyler jeongin'i üzse de hyunjin'in şu aralar daha dikkatli olduğunu biliyordum. hatta o da jeongin'in üstüne düşüyor, bir şeye ihtiyacı olup olmadığını soruyordu. kabul etmekte zorluk çekiyordum ama kardeşim emin ellerdeydi.

"bana kalırsa hyunjin de jeongin'den hoşlanıyor, sadece anlaması biraz zaman alacak gibi görünüyor." kaşlarımı hayret edercesine kaldırdım. minho'ya hitaben sordum. "bu konuları konuşacak kadar vaktiniz vardı sanırım?"

kıskançlık tohumları eklenen ses tonuma karşın minho gayet zevk almış gözüküyordu. "eh, parti zamanları olsun, hyunjin ile fazlaca konuşma fırsatımız oldu." sanki beni deniyormuş gibi şımarıkça konuşmaya devam ederken derin bir nefes verdim.

"asla beni denemekten vazgeçmeyeceksin, değil mi?" dudaklarını düşünürmüşçesine büzerken saniyelik ona döndüm. "sen ne zaman benimle oynamayı bırakırsan ben de o zaman bundan vazgeçebilirim, sevgilim."

yine de bu tatlı atışmalarımız olmasaydı, birbirimize bu denli bağlanamazdık. minho, hem böylesine cesur hem de utangaç olmasaydı bu hale gelemezdik.

bu hisleri bana unutturmayacak olan bir kişiyi bulmak dünyanın en güzel hissiydi. karşılıklı bir aşkı yakalamak da en zor şeydi.

"jisung, geldik bile! birkaç ev öne gittin," düşüncelere dalmışken minho'nun evini çoktan geçtiğimi fark edemedim bile. "pardon, dalmışım." diye kısa bir özür sunduktan sonra geriye gelerek park ettim.

arabadan inerken bu tanıdık evin verdiği his, kendi evimden daha sıcak bir haldeydi. siyaha geri dönen saçları rüzgarda dağılırken bunu sağlayan kişi bana gülümsüyordu.

bottom bitch •minsungWhere stories live. Discover now