LMW-1

34 3 0
                                    

Bölüm Şarkısı, Lost My Way - Sickick

*

Solgun dudaklarını aralayıp soğumaya yüz tutmuş bitki çayından bir yudum aldı. Gözleri arsızca onu ararken, bu görünmezliğine lanet okudu.

Haneul'un kalbi yeniden paramparça oldu.

Dudaklarını ısırıp elindeki karton bardağı masaya bıraktı. Kafeteryada O'nun arkadaşları dışında pek kimse yoktu. Titreyen ellerini durdurmaya çalışarak kitaplarını çantasına koydu ve masadan destek alarak ayaklandı. Ama bu ayaklanma çok kısa sürmüştü.

Aynı dakika içerisinde dizleri bedenini taşıyamadan yere düştü. Bulanan midesi ve ağzındaki metalik tat gözlerini karartmaya yetiyordu. Güç bela tekrar ayaklanmaya çalıştı ve titreyen ellerini adeta masaya yapıştırdı. O an, dudaklarından sızan ılık sıvının kan olduğunu anlaması pek de uzun sürmedi. Bir ölünün eli gibi morarmış ve iyice beyazlaşmış elleri masadan kaydı ve zangır zangır titreyen bedeni büyük bir şiddetle kafeteryanın zeminine düştü.

Dudaklarından ve burnundan kan sızmaya devam ederken, yarı açık gözlerinden gördüğü tek şey ise yerdeki bedenine doğru telaşla koşan O'nun arkadaşlarıydı.

*

"Kızı uyandıracaksın, azıcık sussana!"

Gözlerini yavaşça araladı ve nerede olduğunu kavramaya çalıştı. Okulun revirinde ve O'nun arkadaşlarıyla birlikte olmayı beklemiyordu ki, irkildi. Şaşkın bakışlarıyla etrafındaki insanlarda dolaşırken yutkunmaya çalıştı. Boğazının kuruduğunu tahmin eden uzun saçlı kız bir bardağa su doldurup Haneul'e uzattı. Kısık bir teşekkür mırıldanıp titreyen elleriyle bardağı tuttu ve bir yudum aldı.

"Hey, iyi misin?" Yüzünde çilleri olan sarışın çocuğa ağır ağır başını salladı. Derin bir nefes aldı ve yatakta doğruldu. Gergin bir şekilde parmaklarıyla oynarken, "Ben.. Her şey için özür dilerim ve çok teşekkür ederim." Odadaki üç kişi de gülümseyip "Önemli değil." Dediğinde rahat bir nefes aldı. Çok geçmeden tekrar geçmiş olsun deyip odadan çıktılar. Haneul ise kolundaki serumu dikkatlice çekip pamuk bastırmaya gerek duymadan beyaz hırkasını eline aldı. Çantasını da sırtına takıp hemşireye görünmeden hızlı adımlarla revirden ayrıldı ve otobüs durağına yürümeye başladı.

"Neredeydiniz tanrı aşkına saatlerdir sizi arıyorum!" Chan bağırarak arkadaşlarına yaklaştığında bir gariplik olduğunu fark etti. "Tanrım! Öldüğünü sandım o kadar korktum ki!" Lalisa'nın sözlerinden sonra Felix hızla başını salladı. Bir kızdan bahsediyorlardı, bu Chan'ı şaşırttı. "Hey, ne oldu?" Jackson çantasını Felix'e fırlatıp Chan'a döndü.

"Bir kız kafeteryada yere yığıldı. Ağzından, burnundan kan geliyordu." Durakladı, korkmuş gibiydi. "Ölü gibiydi Chan. Yemin ederim o kadar soğuk ve cansız görünüyordu ki!" Chan kaşlarını çattı. "Revire götürdük. Hemşire okula yeni geldiğini söyledi. Biz de çok geçmeden oradan ayrıldık işte." Bakışları hüzünle doldu. "Nasıl bir kızdı tanıyor muyuz?" Başını iki yana salladı Lalisa. "Hafif kısa saçlı, kahküllü, beyaz tenli zayıf bir kızdı. Dedi ya Jackson, yeniymiş zaten."

Chan dudaklarını ısırdı aklına gelen yüzle. Çok alakasızdı. Onun kesmeye kıyamadığı uzun saçları vardı. En azından öyle hatırlıyordu. Otobüs durağına iyice yaklaştıkları sırada, "Hey! Bu o, revirdeki kız!" Diye bağırdı Felix. Hepsinin kaşları çatıldı, kız neyseki Felix'i duymamıştı. Kulaklıkları takılıydı. Arkadaşları Chan'ın ara sıra sahne aldığı kafeye yaklaşırken, Chan geride kaldı. Kolundan beyaz ceketine kan sızan, kısa saçlı kızın yüzünü göremeden oradan uzaklaştı.

Dışarıda sağanak yağmur başlarken, Chan bugün üçüncü şarkıyı çalıyordu. Elleri gitarın tellerinde dolaşırken, gözü kapıya takıldı. Kafasında kapüşonuyla sırılsıklam bir şekilde kafeye dalan kız birkaç kişinin dikkatini dağıtmıştı. Keyfi değil de zorunluluktan burada gibiydi. Şarkının sonuna yaklaştığı sırada, kız kapüşonunu çıkardı. Yüzü loş ışığın altında seçilmiyordu. O sırada Jackson'ın sesini duydu. "Bu, o!"

Arkadaşları kız ile konuşmaya çalışırken Chan son vuruşunu da yapıp parmaklarını tellerden çekti. Kız uzun süredir onu izliyor gibiyken, sahneden indi ve arkadaşlarının yanına yürüdü. "Chan, bu sana bahsettiğimiz kız. Adı-"

"Haneul." 

Haneul ve Chan'ın bakışları buluştuğu sırada, geriye adımladı Chan. Haneul ise dolan gözlerini saklamak için başını yere eğmişti. Jackson, Lalisa ve Felix ise şaşkınca onlara bakıyordu. Haneul dudaklarını araladığı sırada Chan'ın bakışlarını gördü. Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı korkudan. 

Chan öyle bir bakıyordu ki, yerin dibine girdi.

Arkadaşları ise olayı yeni kavramıştı. O Haneul'un, bu Haneul olduğunu. Ama sinirleri bir parça ona karşı yatışmıştı o halini gördükten sonra. Chan'ın bakışları onları bile korkutmuştu.

"Ne işin var burada? Ha?" Haneul dudaklarını ısırdı. "C-Chan.." 

İşin kötüsü, Chan her şeyin yalan olduğunu düşünüyordu. Revir olayının ise bir oyun..

"Bu sefer de revir oyunu mu oynamak istedin? Eğlendin mi?" Alayla güldü. "Eğlenmişsindir."

"Chan, ne yapıyorsun!" Jackson'ın uyarıcı bakışlarıyla karşılaşan Chan yutkundu. Haneul bir şey diyeceği sırada bunun ne kadar boş bir uğraş olduğunu fark etti ve sustu. Öyle bir sustu ki o an, Chan kalbinin kırıldığını hissetti. 

"Haklısın, özür dilerim. Size de, her şey için teşekkürler. Bir daha karşılaşmayacağız." Durakladı ve serçe parmağını havaya kaldırdı. "Söz veriyorum." Kafeden çıktığında Chan geriye sendeledi ve gözlerini kapattı. Açtığında her şeyin bir rüya olmasını diledi, ama değildi.

"Fazla ileri gittin Chan. O kızın yaptığı her şey sana göre bir oyun olabilir ama sana yemin ederim ki bu bir oyun değildi. Oyun olamayacak kadar korkunçtu." Lalisa'nın sözleri Chan'ı kuşkuya düşürüyordu. Kıza anlatması için fırsat bile vermemişti ki!

"Haber verme gereği bile duymadan hayatımdan çekip giden Haneul o. Ona ulaşmamı her türlü engelleyen Haneul. Bu sefer oyun oynamıyorsa bile, benim de kırgın hatta kızgın olduğum gerçeği asla değişmeyecek."

Felix alayla sırıttı. "Kıza nefretini kusmaya başlamadan önce dinleseydin her şeyi anlatırdı belki. Sen mantıklı ve insanların duygularına değer veren bir adamsın. Ona neden duygusuz bir puşt gibi davrandın ki?"

Dudaklarını ısırdı Chan.

"Bir kez olsun, nasıl hissettiğimi anlasın diye."

*

Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen!

(kalpler ve sevgiler)

- reine des serpents

Lost My WayWhere stories live. Discover now