"Uzak akraba. Şehir dışındaki bir köyde. Bu gece orada kalacaklar. Ben de gitmemek için işi bahane ettim." Bahane ettim.

"Hım." dedim ona biraz daha yaklaşarak. "Bahane etmenin sebebi neydi?" dediğimde hafifçe gülümsedi. Uzanıp dudağımdan hafifçe öptükten sonra, "Sen." demişti. Kalbim heyecanla çarparken dudaklarımı birbirine bastırıp boğazımı temizledim. "Ama tabii işe de gitmem lazım sonuçta."

Allah'ım... sana geliyorum.

"Yerim seni." diyerek yanağını hafifçe ısırdım. "Benim için halay keyfini kaçırdın demek?"

Bir şey demeden gözlerini kaçırdı. Üstüne gittiğimde hemencecik utanıyordu. "Size gidelim mi o zaman?" diye sordum merakla. "Dışarıda duracağımıza?"

"Olur." Ellerinden çekiştirerek demirden kalkmasını sağladım. Cebinden anahtarını çıkarıp kendi arabasına ilerlerken ben de babamınkine bindim. Biraz yoldan sonra evlerinin önünde durdurdum arabayı. Çok geçmeden arkamdan da Ferhat girmişti sokağa. Evlerinin kapısının önünde durup açmasını bekledim. Yanıma gelip kapıyı açtığında bir üst kata çıktık. Evleri bizimki gibi müstakildi. Alt katta kiracı oturuyordu, üstte kendileri.

Ayakkabılarımızı çıkarıp eve girdiğimizde nereye gideceğimi bilemeyerek ona baktım. Doğruca salona ilerleyip önce ışığı sonra da televizyonu açtı.

Koltuğa oturduğunda kendimi yanına bırakıp kafamı omzuna yasladım ve cebimden telefonumu çıkardım. "Ben açım bu arada." dedim yemeksepetini açtığım sırada. "Sen?"

"Bir saat önce yedim." Dudağımı büzerek restoranlara baktığım sırada kolunu omzuma attı ve çenesini kafama yasladı. İlk kez beni böyle kendine çektiği için fazlasıyla hoşuma gitmişti. İyice ona sokuldum.

"Birlikte yiyelim, tek başıma yemek yiyemem. Olur mu?" Kafamı kaldırıp suratına baktım.

"Olur, fark etmez."

"Hamburger yer misin?" diye sordum tekrar telefonuma dönerek. Restorana tıkladım.

"Hıhım."

"Tamam, sipariş ediyorum." Sipariş ve adres bilgilerini girdikten sonra telefonu kenara indirdim. Gözlerimi televizyona çevirdiğimde hiçbir alakamın olmadığını üç saniyede anladığım bir diziyle karşılaştım.

"İzliyor musun bu diziyi?" diye sordum ekrana bakarak. Mafya temalı bir diziydi.

"Evet."

"Güzel mi?" diye sordum sahneyi izlerken. Yeni bölüm değildi henüz, özeti geçiyordu.

"Bence güzel. Annem pek sevmiyor ama kadınların çok seveceği bir dizi değil zaten." diye mırıldandı. "Babamla izliyoruz çoğunlukla."

"Ben televizyon pek izlemiyorum. Takip ettiğim birkaç dizi var, onları da genelde internetten takip ediyorum. Yayınlıyorlar hep."

"Harbi mi?" dedi şaşırmış gibi. "Ben fırsat bulduğum her an izliyorum." Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde duvar kenarındaki konsolun üstündeki çerçeveler dikkatimi çekti. "Senin resmin var mı orada?" diye sordum kolundan sıyrılarak.

Birkaç adımda konsolun önüne geldiğimde elim anne-baba ve üç çocuğun olduğu fotoğrafa gitti. Henüz kardeşi doğmamıştı. Abisi ve ablasının tam ortasında, minik bir gülümsemeyle kameraya bakıyordu. "Tipe bak." dedim, başparmağımı üzerinde gezdirerek. Yedi-sekiz yaşlarında falandı büyük ihtimal. O zamanda bile kekoydu.

Hemen yanında ablasıyla birlikte fotoğrafı vardı. Ablası bembeyaz bir gelinlik giyiyordu, kendisi de takım elbise. Tam ergenlik başlangıcında olduğunu belli eden ince bıyıkları vardı. Diğerleri de abisinin eşiyle olan fotoğrafı, dört kardeşin birlikte olduğu fotoğraftı.

"Abinle ablan nerede?" diye sordum. Küçükken onları hatırlıyorum, düğünlerine de gitmiştik ama bir yerden sonra hiç görmemiştim onları.

"Ablam Ankara'ya gitti. Abim de İngiltere'de."

"Tek sen kalmışsın geriye." diyerek ona döndüm. "Abin babanın işlerini bırakıp neden gitti ki?"

"Manyak." dedi, çok bariz bir şeymiş gibi. "Tek başlarına, gurbette yaşıyorlar. Karısı istiyordu hep neymiş çocukları medeniyette büyümeliymiş."

"Yeğenin var mı senin?" diye sordum şaşkınlıkla.

"Üç tane. İkisi abimin, biri ablamın."

"Hem dayı hem amcasın ha?" dediğimde kafasını salladı. "Vay be, ne güzel. Keşke benim yeğenim olsa. Neymiş abim çocuk istemiyormuş. Ablam yellozu istiyor ama bir türlü evlenmedi gitti o da."

"Yelloz mu?" dedi kahkaha atarak. "Ablana niye yelloz diyon oğlum?"

"Değişik bir kız çünkü, manasız." Dizlerinin üstüne yan oturup kollarımı boynuna sardım. "Zaten evde hep dışlıyorlar beni."

"Niye?" dedi, kaşlarını çatarak.

"Yani mesela ben bir şey istesem hep erteleniyor ama ablam istediği an anında her şeyi yapıyorlar."

"Kız olduğu içindir. Daha hassas ve ilgiye muhtaç oluyorlar."

"Erkeklerin ilgiye ihtiyacı olmaz mı?" diye sordum merakla.

"Olmaz. Sert ve güçlü olması lazım." dedi ifadesiz bir şekilde.

"Biraz önce erkek olmadığımı öğrendim." Şakacı bir tavırla gülümseyerek söyledim. Tamamen işin taşşağındaydım.

"Sen pek erkek gibi değilsin zaten." demesini asla beklemiyordum.

Söylediği şeyle yüzümdeki ifade dondu kaldı. "Ne?" dedim, kollarımı boynundan çekerek. "O ne demek?"

"Yani." dedi bariz bir şeymiş gibi. "Biraz daha farklısın."

Kucağından kalktım. "Kız gibiyim yani?" diye sorduğumda gözlerini kırpıştırarak bana baktı. "Kız gibisin demedim."

"Bu yüzden mi benimlesin yani? 'Erkek gibi' olmadığım için?"

"Ne saçmalıyorsun?" dedi kaşlarını çatarak. Benim gibi ayağa kalktı.

"Sen ne saçmalıyorsun?" dedim sinir olmuş bir şekilde. "Erkeklerden de hoşlanıyorum diye mi erkek değilim? Yoksa sevdiğim kişiyi öpüp, sarıldığım, sevgimi gösterdiğim için mi? Ne saçma düşünce bu ya?"

"Kendini, benim gibi ya da çevremdeki erkekler gibi görüyor musun?" diye sordu.

"Senin anlayışına uymuyorum diye bu beni erkek olmaktan çıkarmıyor. Kadın değilim ya da kadın gibi hissetmiyorum. Bir amım olsun diye Allah'a da yalvarmıyorum." Öfkeyle konuştum.

"Eğer sen sırf senin gözünde 'erkek' olmadığımı düşünerek benimle sevgili olduysan kusura bakma ama böyle düşüncenin amına koyarım."

"Nereden ne çıkardın sen şimdi?" dedi sinirle. "Öyle bir şey ima etmedim.

"Bir şey çıkarmadım. Gidiyorum ben." Daha fazla tartışmak istemeyerek kapıya ilerlediğimde, "Nereye?" diye sorarak peşimden geldi.

"Eve." Tam kapıyı açacaktım ki kolumdan tutarak beni engelledi.

"Çok gereksiz bir sinir bu şu an." Kaşları çatıktı.

"Benden hoşlanıyor musun?" diye sorduğumda anlamamış bir şekilde bana baktı. "Evet ya da hayır, söylesene!"

"Evet." dedi kısık sesle.

"Sence bu seni gay yapıyor mu?"

"Saçma saçma konuşma." dedi aniden daha öfkeli bir şekilde.

"Tam olarak bundan bahsediyorum." dedim ve hızlıca kapıyı açıp ayakkabılarımı giymeye başladım.

Kapı ağzında durmuş öylece ayakkabılarımı giymemi izledi. "Hala bir erkekle sevgili olduğunu kendine yedirememişsin. Ben senden ne bekliyorum ki?"

Arkamı dönüp merdivenlerden inerken, "Bitti mi?" dedi, arkamdan. Sesi yüksek çıkmıştı.

"Bitti!" dedim anın verdiği öfkeyle ve dışarıdaki kapıyı açıp çarparak evden çıktım.

ferhat ne mal çocuksun AQ kalk siktir git şurdan

ODUN (GAY)Where stories live. Discover now