he's gone - [x.]

145 25 25
                                    

Gonca

Koşar adımlarla geç kaldığım dersin olduğu sınıfa doğru gidiyordum. Koridoru inletiyordu adımlarım, alnımda hafif hafif biriken terler canımı sıkıyordu. Bir an önce sınıfa gidip sırama oturmak, kendime gelmek istiyordum. 

Sınıfın kapısına geldiğimde durdum, derin nefesler alarak nefesimi düzenledim. Tahminime göre ders başlayalı üç dakikadan fazla olmuştu. Alnımda biriken terleri sildim. Elimi kapı koluna atıp içeri gireceğim anda tişörtümün yakasından geriye doğru çekildim. Ne olduğunu anlamadan adımlarımın da geriye doğru gittiğini fark ettim, ses bile çıkaramadım, çünkü kocaman bir el ağzıma kapanmıştı. Diğer el ise sol kolumu tutuyordu. İki elimi de ağzımın üstündeki o ele kapadım, eli ağzımdan çekmeye çalıştım, bir yandan da adımlarımın geriye doğru yönlendirildiğini hissediyordum. Panikleyerek ayaklarıma güç uyguladım bu yüzden ayaklarım birbirine dolandı. Elin sahibi ağzımdaki eli çekip ağzını kulağıma doğru yaklaştırdı. Kulağım henüz bir kelime bile duymamışken yeni yeni burnuma ulaşan parfüm kokusu elin sahibini ele vermişti.

"Mete." diye fısıldadım.

"Seni boş bir sınıfa götürüyorum, istediğim gibi bağırıp çağırabileyim diye." deyip elini yüzümden çekti, ama diğer eli sol koluma yapışıktı hala. Ona ayak uydurmaya karar verdim ve yanında yürümeye başladım.

Boş sınıfa beni resmen çekiştirerek soktuğunda ilk sorusu "Ben olduğumu nereden anladın?" olmuştu.

Tam karşımdaydı, o soru dolu gözlerinin baktığı tek şey olmak bana fazlasıyla özel hissettiriyordu. Bencilliğimin sadece söz konusu Mete'yken had safhalara çıkıyor olması hiç iyi değildi. Gözlerimi kırpıştırdım, benden yaklaşık yirmi santim uzun olan boyuna aldırmadan parmak uçlarımın üstünde yükselerek gözlerimi gözleriyle aynı hizaya getirmeye çalıştım. Bu çabamı anlayarak işimi kolaylaştırdı ve boynunu hafifçe eğerek bakışlarını bana doğrulttu.

"Kokundan tanıdım seni." dedim, sonra kaşlarımı çattım. "Ama az kalsın beni nefessizlikten öldürecektin hanzo!" dedim, sesim biraz yükselmişti.

"Beni kendinden mahrum ediyorsun yine.." deyip hüzünle gözlerime baktı. 

Gözlerimi kaçırdım. "Konu sen olunca bencil olduğumu bile bile altı abisi olan o kızı korumaya gittin. Hani yanıma gelecektin?" Sesim sona doğru yine yükselmişti. 

"O kıza yapışan it kimdi ama biliyor musun? O kediye eziyet eden evin oğluydu yine. " dedi. 

"Hani şu ayı oğlu ayı olan..." dedim, kafasını salladı.

"Hani şu sana da yılışan, bana bilmiş bilmiş sırıtırken resmen "Mete abim, gel döv beni" diye bağır bağır bağıran işte.." dedi,  sesindeki o taklit yaparkenki tınıyı kaydetmek istedim aklımın her zerresine. Öyle tatlı ve güzeldi ki.

"Konu sen olunca benim ne kadar bencil olduğumu bilmiyormuş gibisin.." dedi, gözlerimi kaçırdım yine.

"Karşılıklı bencillikler içerisindeyiz, ne kadar ortak yönümüz var değil mi Metecim.." dedim, yumuşadığımın o da farkına varmıştı.

"Aksini düşünmen, buna bu kadar sinirlenmen, üstelik geçen gün ağzından kaçırdığın o cümlenin hesabını henüz vermemiş olman.." dediğinde nefesim kesilerek gözlerine baktım. "Bunlar benim kalbimi hızlandırıyor, biliyor musun?" dediğinde ne yapacağımı bilemedim, kafasını eğmiş gözlerime bakıyordu küçük gözleriyle, onları alıp kendime saklamak istedim.

"Seni paylaşmak istemiyorum Mete." dedim bir anda. "Hiç.. hiç kimseyle." deyiverdim sonra da. 

Gülümsemesi ve şaşkınlığı genişlerken sustu. Susmasın istedim. Ama susmalıydı da. İçim başka şeyler söylemek isterken konuşmanın rotasını değiştirdim bir anda. "Dostumu.." dedim, içimin çığlıkları kulaklarımı kanattı. "...kimseyle... Paylaşmak istemiyorum." 

Mete ne yapacağını bilmeden bir süre gözlerime baktı. "Dostun olduğum güne lanet olsun Gonca!" diye bağırdı sonra. "Dört duvarının içinde kalbimi ellerinin arasına almış yalnızlık senfonisi söylerken ikimize de eziyet ediyorsun!" dedi, elinde olmadan gülümsedi bir an. "Şiir gibi bir cümle söyledim ama ciddiyim Gonca!" cümlesinin sonlarına doğru gülüşü soldu. "Uzun zamandır ikimiz de biliyoruz, birbirimizi sevdiğimizi. Ama ne yapıp edip bir yerde bunun önüne bir set koyuyorsun. Seviyorum seni, istiyorum ki sen de korkmadan haykır bunu bana! Bir de neden sana dört duvarlı gonca dediğimi merak ediyorsun. Dört yapraklı bir yonca olup hayattaki e n büyük şansım olacakken, bir harf değişikliğinden daha fazlasını şurama saplıyorsun." deyip kalbini gösterdi. "Dört duvar örmüşsün kendine. Kendini sevmeyerek o duvarları yükseltiyorsun. Kendini kimseye layık görmüyorsun, bencil olduğunu düşünüyorsun, dostluğumdan daha fazlasına layık olmadığını düşünüyorsun..." deyip gözleri dolarak gözlerime bakmaya devam etti. "Gonca... Bunu yapma." dedi.

Hiçbir şey söylemedim. Uzun süre bakakaldım ona. Sessizliğim gözlerini daha da doldurdu, ağladığını görmeyeyim diye arkasını döndü bana. Sonra..

Sonra gitti. Gözlerini gözlerimden çekip gitti. Kendimden nefret ettim, koşmak istedim arkasından, ona yetişmek istedim ama yapamadım. Kendimden daha çok nefret ettim. Her zamankinden de çok.


vesaire || textingWhere stories live. Discover now