4 ¦ Karı Eriten Güneş

491 70 156
                                    

Merak ediyorum da, acaba yetimhanede on yıl boyunca neler yaşadım? O kadar süre nasıl bir anda geçti. Aldığım ilaçlar geçmişimi de unutturuyordu. Zaman bir ağaç gibiydi. İlk baharda genç olduğu için çiçek açar. O çiçek saflığı ve hayalleri temsil eder. Sonra yaz gelir, yaprakları olgunlaşır. Bu orta yaştır, her ne kadar parlak ve dolgun olsa da sadedir. Onu süsleyen çiçekleri, yani hayalleri yok olmuştur.

Son baharda ağırmaya başlar, bu yaşlılıktır. Yaprakları solar. O yapraklar hayata olan bağlılıktır. Her bir bağını yavaş yavaş yere döker, sonra da kış gelir. Bu ölümdür. Tüm soğuğu ile ağacın yapraklarının tümünü söker. O kış, kötülükleri temsil eder. Kar yağar ve güzel yaprakların süslediği dalları kendi kötülüğü ile kaplar. Sonra bir fırtına çıkar ve ağacı yerinden söker. Bütün bunlar bu kadar basittir işte.

Peki benim olayım ne, benim çiçek açmam gereken bu zamanlar tüm bedenimi soğuk kış karları ile bezedi. Bu soğuk karları eritecek tek şey güneştir. Bu güneş iyi bir kalbi temsil eder. Annem, müdür ve babam benim güneşlerim oldu. Ama hepsini kaybettim, sanırım yıldızlara inanmama nedenlerim arasında bu var. Güneşte bir yıldız sonuçta.

'Hep gülümse Tobio'

Aynanın karşısına geçip siyah saçlarımı düzelttim. Geceden daha karanlıktı. Gözlerim ise cam gibiydi, güneşin yansıttığı ayın parlaklığı buydu. Gece olmam için yıldızlara ihtiyacım var. Masanın üstünden anti depresan alıp içtim. Eğer içimde ki sesi dinleseydim şuan nefes almıyordum. Gerçi yapraklarım söküldüğü için fotosentez yapamazdım.

"Hadi gülmeyi deneyelim Tobio"

Bunu nasıl yapacaktım, gülmek için iyi anılar lazımdı bana. Hangi anılarım iyiydi peki benim. Annemi düşündüm, siyah saçlarını, kokusunu. Saçlarını kanser olduğu için kesmişti, kokusu da parfümden başka bir şey değildi. Doğal olmayan şeylerden nefret ederim.

'Bugün ay gerçekten güzel değil mi'

O gün güzel olan tek şey ay değildi, dün ilk defa benim için bir endişelenmişti. Cidden en sevdiğim renk siyahken o çocuk turuncuya nasıl aşık etti beni. Aynadan kendime baktığımda gülümsediğimi fark ettim.

"Kageyama-kun girebilir miyim?"

Onun sesi ile telaş yapıp eski çatık kaşlı halime geri döndüm. Buda neydi şimdi, yüzüm kızarmaya başladı.

"Gir Hinata"

Gülerek daldı içeri Hinata, o parlıyordu. Gözleri kamaştırabilecek kadar hemde, kalbimin daha çok hızlandığına aldanmadan izledim onu.

"Neden geldin?"

"Arkadaşımı görmeye geldim"

Doğru ya biz arkadaştık, benim ilk arkadaşım bu turuncuydu. Soğuk kışın vurmadığı ve çiçeklerin süslediği dalları olan ağaçtı bu. Gülüşünün sıcaklığı yüzünden hiç kar gelmemişti buna, çok muhteşem.

"Benim de dallarımdaki karları eritebilir misin güneşim"

"Efendim?"

İçimden geçen düşüncelerimi söylemiştim, bir de 'güneşim' mi dedim cidden? Neden kalbime söz geçiremiyorum.

"Neden bu kadar güzel gülüyorsun, kıskanıyorum diyorum"

"N-ne?"

Dediklerimi o kadar çok hissederek düşünüyordum ki, bu güzel düşünceler saklanmak istemiyordu. Dışarı çıkıp hak ettiği övgüleri yağdırmak istiyordu. Fakat bu dürüstlük fazlaydı.

"Kageyama sen az önce bana iltifat mı ettin?"

"Hayır etmedim"

"Anlıyorum"

𝘚𝘜𝘕𝘕𝘠 𝘕𝘐𝘎𝘏𝘛 ¦ 𝘒𝘢𝘨𝘦𝘩𝘪𝘯𝘢 Where stories live. Discover now