22. Ölümler ve Ölüler

713 100 75
                                    

Keyifle okuyun 💜

🌙

Bedenindeki  yorgunluğun eseri odasından çıkan adamdı. Kemerini bağlamış, gömleğini iliklemiş ve ceketini omuzuna asmıştı yataktan çıktıktan sonra.

Arkasında  bıraktığı küçük, savunmasız bedeni umursamamıştı bile. O sadece aldığı zevkle ilgilenmişti. Saatlerce ona zorla sahip olmak, çığlıklarını dinlemek, tırnaklarını yüzüne ve bedenine saplaması bile engellememişti onu. İstediğini almıştı.

Gerçeği birkaç yumruk darbesi indirdiği yüzü ve bedeni sayesinde de olabilirdi bu ama sonuçta almıştı alacağını. Kapıyı kapatıp çekip giderken aynı zamanda sessizce ağlayan bedenin başına Azrail oturmuştu.

Hırpalanmış bedenindeki izler o kadar kötüydü ki tanrı bile o an onu yanına almak isterdi. Çıplak bedenini saklamak istercesine kollarını bedenine sarmış, bacaklarını kendine çekmişti.

O kadar kirli hissediyordu ki bedenini söküp atsa yine temizlenmezdi. Saatlerce ağladı. Soğuk, çıplak bedenine vurup tüm gücünü geçerken zorlukla doğruldu.
Canı yanıyordu. Ruhu kurulmuş dar ağacında sallanıyor ve o sadece bu bedene sıkışıp kalmış hissediyordu.

Çok acımasızca, çok adaletsizceydi her şey.

Sarsak adımlarla dolaba ilerledi. Üzerine kazak ve rastgele eline gelen eşofmanını geçirdi. Kapıyı açtı. Ev öyle sessizdi ki kafasın içinde koşup duran şeytanların adım sesleri yankılanıyordu koridorda.
Üst kata çıkmak için merdivenleri yöneldi. Attığı adımlarda acıyan canını umursamadı. Şu an kirlenmiş hissinden kurtulmalıydı.

Banyoya girip kapıyı kapattı ardından. Sıcak suyu akıttı. Üzerindekileri çıkarıp kenarda duran çöp kutusuna attı. Sıcak suyun altına girdiği an dudaklarından kaçan inlemeye engel olamadı.
Su çok sıcaktı. Beyaz teni hemen kızarmış ve tahriş etmişti. Bunu umursamadan ona ait olan lifi aldı. Dakikalarca hatta saatlerce ovaladı bedenindeki her bir noktayı.

Teni su yüzünden tahriş olup daha fazla keselemeyecek hale geldiğinde çıktı banyodan zayıf bedenine sardığı havluyla.

Odasına girip yeniden temiz giysiler geçirdi üzerine. Omuzlarına kadar gelen saçlarını taradı. Aldığı hormon ilaçlarıyla değişim geçerine bedenine bakmadı bile. Şu an orada göreceğim izlerden ve o izlerin bırakacağı darbeden korkuyordu. Sessiz iç çekişleri gecenin karanlığında duyulan tek şeydi.

Yanmış tenine değen kazak canını acıtsa da ses etmedi. Kendisini cezalandırıyordu.
Odasından çıkıp  Saniye Hanım'a ait olan odaya ilerledi. Kadının ölümünün üzerinden geçen aylarda onun dışında kimse girmiyordu bu odaya.

Evin en üst katıydı. Boş bir duvar karşılardı ilk merdivenlerin başına geldiğinde. Odasına ilerleyip halının altına saklanan anahtarla açtı kapıyı. Odaya girip ardından kilitledi. Beyaz çarşaf serili yatak, kapakları aralıklı duran boş dolap dışında başka hiçbir şey yoktu. Saniye çok eşya sevmezdi zaten.

Geçen yıllarda kadının burda yaşadığını, hatta ömrünün son dakikalarını yatakta geçirdiğini hatırlayabiliyordu.
Saniye olmadan önce nasıl bir hayatı olduğunu da öğrenmişti. Gitmeden önce her şeyi anlatmış, içinde biriktirdiği, söylemediği her şeyi kusmuştu sanki.

Yıllarca süren sessizliğinden sonra öyle çok konuşmuştu ki Saniye Hanım bile şaşkınlık duymuştu. Ama yine de konuşmuş içindekileri dökmüştü.

Gri, boş duvarlar sokak lambasının izin verdiğince aydınlanıyordu. Yatağa geçti.
Örtüyü kaldırıp altına girdiğinde kadının kokusunu almayı umdu ama çoktan gittiğini de biliyordu.

Gözlerini yumduğu an yine görüntüler düştü zihnine. Hayatı boyunca bedenini hiç korunmadığını fark etti. Ya annesi, ya babası ya da daha adını bile bilmediği insanlar izlerini bırakıyordu bedeninde. Eskisinin izlerini silmeden yenisi bırakılıyordu.

Kapattığı gözlerini  açtığında yine karanlıkla karşılaştı. Ay ışığı bulutların ardında saklanmış, sokak lambası ince perdelerin ardında kalmıştı.

Gözlerinden yaşlar döküldüğünde hıçkırıkları yankılandı gri duvarlarda. Ruhu acıyordu. Bedeninden çok ruhu yanıyor, acı çekiyor, yok oluyordu.

Bacaklarının arasındaki sızlanma, yediği dayağın ardında bıraktığı sızılar ruh acısının yanında hiç gibiydi. Hissetmiyordu bile.
Keşke hiç doğmasaydı, var olmasaydı.

Ya da babasının onu acı çektirerek öldürseydi. Ölüm şu an onu bu çukurdan kurtaracak, ruhuna özgürlük sağlayacaktı. Bedeni dünyada çürümeye bırakacak, ruhu için tanrıya yakaracaktı. Arafta kalmak, sonsuz cehennem ateşine yanmaktan korkmuyordu.

Hangisi daha kötüydü bilmiyordu. Gerçekten acı çekecek miydi onu bile bilmiyordu. Cehennem var mıydı? Allah'ın varlığını bile Saniye Hanım sayesinde öğrenmişti.

Hiçbir zaman bir din öğretilmemiş, birine inanma ihtiyacı hissetmemişti. Ama şimdi bir kurtarıcının olduğunu bilmek bile içine bir ferahlık sağlıyordu. Eğer gerçekten bir tanrı varsa onu kurtarır mıydı?

Gözlerindeki yaşı sildi. Başının altındaki yastığa sıkıca sarıldı. Aylardır yapmadığı iş için kaçarken bir gece ansızın talan edilmişti. Uyumadan geceyi gün ederken çıktı odadan. Köşkün sahibinin verdiği işleri yaptı. Oradan oraya koştu düşünmek istemediği her şeyden kaçtı ama yakalanacağını biliyordu. Gündüzleri öyle çok yoruyordu ki kendisini gece karanlık çökmeden yorgunluktan sızıyordu. Artık bir hayat kadınıydı. Yapmayacağını söylediği işi yaparken zevk almıyor, hissetmiyordu. Kapalı tuttuğu gözleriyle o anın bitmesini bekliyordu sadece.

Hiçbir ideali, hedefi olmadan geçirdi günlerini. Ruhu bedeninde kıvranırken bir gece yarısı karar verdi sonunu getirmeye.

Öyle çok acı ve yarayla dolmuştu ki sonunu getirmek için günlerini, saatlerini saymaya başlamıştı.







Normalde bundan sonra bir intihar sahnesi yazacaktım ama yapamadım. Zaten bu bölüm bile zorladı beni o sahneyi yazmak çok başka.

Umarım beğenmişsinizdir. İş arasında yazdığım bölüm oldu. Yanlışlar ve kusurlar olmuş olabilir 💜

Müzeyyen | BxTWhere stories live. Discover now