5. Eski Bir Dost

1K 130 63
                                    

Bu bölüm biraz kısa tutum. İftardan sonra bir bölüm daha yazacağım. Egemen'le küçük çaplı bir yakınlaşma yaşatmak istiyorum. :)
Keyifle okuyun.💜

🌙

Hayat herkese adil değildi. Onlarınki kusurlu geçmişin üstüne inşa edilmiş kusursuz hayattı belki de.

Aslında kusursuz olamayacak kadar çok kusurluydular. Oldukları kişiler, var oldukları zaman, toplum ve inandıkları din bile onları kusurlu gösteriyordu. Çayından bir yudum daha aldığında bir şeyler anlatan adama dönü.

"Sonra bir daha hiç bulamadık birbirimizi. Ben hep sevdalı kaldım ona. Ne durumda neler yapıyor bilmem, bilememde. Annesi de yaman kadındı. Göstermezdi bana, babası sevdamıza laf etmezdi ama anası olacak o cadı yok muydu." Derin bir iç çekerken, başını geniş bahçeden alıp yanında oturan Müzeyyen'e döndü.

"Sen hiç sevdalandın mı Müzeyyen?"

"Hayır." Tek seferde kesip atmıştı. Birine sevdalanmak kolay değildi. Yüreği de bir sevdayı kaldıracak kadar sağlam da değildi zaten. Bu yüzdendir ki kilit kurmuştu kalbinin kapısına.

"Ben Nazlı'yı her gördüğümde senin gibi hüzünle kaplanırdı gözlerim. Nazlı, adı gibi bir kadındı." Derin bir iç daha çekti. Sevdasının acısını bitip tükenmeden anlatırdı bu kadına. "Senin gözlerinde görünen yüreğinin yansımasıdır."

"Senden bahsediyorduk ihtiyar, benden değil." Gümüş tütün tabakasını aldı eline. Önce dostuna  bir dal uzattı ardından kendisine aldı.

"Arada senden de konuşsak fena olmaz." Sigarasını yakması için yavaşça döndürdü tekerlekli sandalyesini. "Sessizlik çöl gibidir. Kuraklığına alışırsın, suyu aramazsın ama konuşmak içinde birinin sende kaybolmasına razısın."

"Yine şairliğini mi konuşturacaksın?" Dumanı dudaklarının arasından saldı. Masanın üzerinde duran çay bardaklarının arasına bıraktı elindeki tabakayı.

"Yakında öleceğimi ikimizde biliyoruz." Adamın solgun yüzüne baktı. Saçları, kirpikleri ve kaşları dökülmüştü. Kanseri yenememiş, yenmek istememişti. Ölümüne üzülecekti, adam bilerek öldürmüştü bedenini.

Yıllardır gelip giderdi. Sadece Nazlı'sını anlatırdı Müzeyyen'e. Öyle bir sevdalıydı ki hala Nazlı'nın hasretinden yanan parmaklarını başkasına dokundurmazdı. "Bu yüzden gitmeden önce bana son kez türkü söyle."

"Sen türküleri canını yaktığı için dinlemezdin." Adamın dalgın yüzüne, Battaniyenin altında saklanan zayıf bedenine baktı. Bunca yıldan sonra ikindi çayını artık yalnız içeceğine inanamıyordu.

"Benim canım Nazlı'dır. Yakmasınlar diye dinlemedim bunca yıl." Gülümsedi Müzeyyen. Böyle bir sevda var mıydı? Bir insan başka birini yüreğinde ömürlük taşır mıydı?

"Ne dinlemek istersin?"

"Şimdi değil. Şimdi sadece konuşacağım ama gece olduğunda başımda dikilip canımı yakmanı isteyeceğim."

Arka kapıdan çıkan hasta bakıcıyı gördüğünde adama döndü. Ellerinde tuttuğu saç tokasına bakıyordu adam. "Müzeyyen, Nazlı ölmüş mudur?"

"Ölmesini mi istersin?"

"Bilmiyorum ama istemem çok mu bencilce olur?" Gözleri yanarken, dudaklarını dişledi. Adamın bu dünyada da değil de öbür dünya da bile karşılaşma ihtimalini hayal ediyordu.

"Bencil değilsin." Saç tokasını uzattı Müzeyyen'e.

"Bunu onun için almıştım askerdeyken, döndüğümde verecektim. Ama Nazlı'mı başkasına vermişlerdi." Acı göğsünde soluklandığında uzandı Müzeyyen'in eline. "Almanı istiyorum. Benden sana küçük bir hatıra. Hep acımı, yaramı taşıdın bunca yıl."

"Sende az dinlemedin beni." Taşlar işlenmişti. Tarak gibi dişleri sıra sıra dizilmişti. Parmaklarını gezdirdi işlemelerin üzerinde.

"Sen yaranı kimseye göstermeyen kadınlardansın Müzeyyen. Ben sadece gördüm, gördüğümde de sesin oldum. Sen konuşmadın ama ben seni hep anladım."

Gülümseyerek baktı kadının yüzüne. Arkada duran hasta bakıcı geldiğinde ellerini sallayarak ayrıldı yanından. "Akşam gel, Müzeyyen." Kapıdan girip gözden kaybolduğunda oturduğu demir sandalyeden kalktı. Elindeki tokayı çantasının içine attı.

Akşam Egemen gelecekti. Onunla buraya gelebilirdi belki de. Belki de anlardı bir şeyleri.



Nasıldı?

Müzeyyen | BxTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin