18. Bölüm

249 183 24
                                    

Biliyorum biraz geç bir bölüm oldu ama yoğun bir hafta geçiriyordum malesef, anca yetiştirdim. Diğer bölümün bu kadar geç olmayacağından emin olabilirsiniz canlarıım.

Bölüme geçmeden önce bir Karan editi bırakmak istedim şuraya. Önceki bölümde çok sevdiğimi ama atamadığımı söylemiştim elimdekilerden. Ben de youtubeden baktım bu sefer. Kalite hoş değil ama edit güzel.


Fazla uzatmadan bölüme alayım sizi. Oy ve yorumları unutmayıığn.

Keyifli okumalarr ballarıım...

*Diyorlar ki kötü bir şey yapmışım, madem kötü neden bu kadar iyi hissettiriyor?*

Bu hayatta kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeliydik. Her şekilde sevmeyi, kendimize özgüven duymalıydık. Ama ben bana bahşedilen bu yüce güçlerden nefret etmiştim. Benliğimden nefret etmiştim.

Acısını çekiyordum. Buna kendim katlanabilirdim ama başkasının benim yüzümden acı çekiyor olması... Beni kahrediyordu.

İzlediğimiz film ve dizilerde de böyle olmuştur. Başrol kendi ölümünden, kendi canının acısından hiç etkilenmez umursamaz. Fakat iş yakınına geldi mi kimse onu tutamıyordu.

Ne annem vardı ne de babam. Ama kardeşlerim vardı. İki tane canımdan öte... Aramızda bir bağ olmaması sikimde bile değildi. Onlara arada soğuk oluyor olmam değer vermediğim anlamına gelmezdi. Acıları her zaman acımdı...

Ve şimdi de öyle olmalıydı. Meryem'imi kurtarmalıydım.

Koştum hislerimin götürdüğü yere doğru tek bir adımdan şüphe etmeden, son nefesimle. Sonunda onu görebildiğimde yerimde durarak neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Meryem yere çökmüş bir şekilde geriye doğru gidiyordu avuçlarıyla. Yüzünü göremiyordum sadece kirlenmiş kızıl saçları görünüyordu. Onu geri geri ilerletende kardeşinin ölümünü bana bağlayan ve tüm hayatımı değiştirmesine neden olan Zeynep.

Göz bebeklerini siyaha çevirmiş arkadaşımın korkusundan besleniyordu. Kendince oyun oynuyordu, o yan sırıtışı ile üzerine yürüyerek. Sinir tüm bedenimi ele geçirirken yanlarına ilerledim.

"Eğer o gözlerini geri çekmezsen!..." Gür ve özgüvenli sesimle işaret parmağımı ona doğrultum. Dişlerimi sıkıyordum sinirden gözlerim dışarı çıkacak kadar açılmış, ona serumlu olmasına rağmen alt edebileceğimi göstermek istiyordum.

Beni gördüğüne şaşırmıştı. Kendine kendine oynadığı oyunun bozulması bu çocuğu üzmüş olmalıydı. Arkadaşım oynayacağı bir oyuncak değildi. Gerekirse saldırıya geçerdim.

Yine de gözlerini düzeltmedi. Afallaması biterken yan sırıtıp dişlerini bana gösteriyordu sürtük.

"Yoksa ne yaparsın melez?" son kelimesini özellikle bastırarak söylemiş, daha da tiksinmeme sebebiyet vermişti.

Çekinmeden ileri iki adım daha attım. Yüzümde korkuya dair tek bir mimik yoktu. Gücün bedenimi ele geçirmesine izin veriyordum. Onu da tıpkı Rüzgar'da olduğu gibi ağaca çakmak istiyordum.

O ise yüzünde gözleri bebekleri olmasa bile pek çok mimik oynuyordu. Bunları telepatik olmayan biri bile anlardı. Tereddüdü oldukça açıktı.

 SERUM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin