Sonunda Emir'in üç gün süren sabrı son bulmuş, nikahları sade bir törenle kıyılmıştı. Bu kez geçen sefer hazırlanan salonu tutmamış, büyük hazırlıklar yapıp çok insan davet etmemişlerdi. Yalnızca sevdikleri vardı yanlarında. En zor anlarda bile yanında duran hakiki dostları vardı. Ve onlar mutluluğu paylaşmaya yeterde artardı. Nikahlarının ardından yine dostlarıyla güzel bir velime yemeği yenilmişti. Haremlik selamlık yapılmış yemekte Emir'in aklı her an karısında olsa da her lokmasından ziyadesiyle keyif duymuştu. Bu gece ve birkaç gün Afra'da kalacak olan Halide hanımla vedalaşıp nihayet evlerine gelmişlerdi.

Dakikalardır aynadaki yansımasına bakıyordu genç kız. Parmağındaki alyansa, çıkarıp kapının arkasına astığı gelinliğine ve aynanın yansıttığı yatağa. Artık hasret bitmişti. Sabrın sonu elbet selametti. Ve bugün onun dua dua beklediği, dua dua istediği kutlu gündü. Sevdiğine eş olduğu, adının gayrı Su Hümeyra Paksoy yazıldığı o mutlu gün...

Parmakları başına taktığı beyaz büyük namaz örtüsünün kenarlarını usulca düzeltti. Rahat namaz kılabilmek adına gelinliğini çıkarıp birkaç gün evvelden aldığı beyaz uzun elbiseyi giymişti. Yüzünde Halide hanımın aylar evvel hediye ettiği sürmeden başka hiçbir makyaj yoktu. Yüzünü böyle parıldatanın abdestin nuru olduğuna gönülden inanıyordu. Yatağın üzerinde duran seccadeleri odanın boş kısmına ard arda yayıp heyecanla nefeslendi. Kapının önünde hissettiği tıkırtılar az sonra Emir'in içeri geleceğine işaret gibiydi.

Öyle de oldu. Birkaç saniye sonra kapı yavaşça tıklatılmış, Hümeyra'nın kısık sesli onayından sonra aralanmıştı. Emir beyaz gömleğiyle girdi içeriye. Bakışları evvela yerdeki seccadelerde memnuniyetle dolanırken bir an kayıverdi sevdiğine. Ve dondu kaldı. Nefes almayı dahi unutmuş gibiydi. Bu güzellik, bu nuranî çehre onun eşine, imanının yarısına mı aitti sahi? Adımlarını yeryüzünde değilde bulutların üzerindeymiş gibi hafifçe attı. Aralarındaki mesafe hiçliğe indiğinde uzanıp küçük elleri avuçlarına almıştı. Hala ayırmıyordu gözlerini sevdiğinden.

-İmkan olsa, bu gözlerini yerinden çıkarıp bıraksam avuçlarına. Bak desem, nasıl bir güzelliğin var gör desem... '

Kısık çıkan tok sesi Hümeyra'nın kalbini titretmeye yetmişti. Kiraz kırmızısı zarif dudakları usulca kıvrıldı. Aralarındaki utanç perdesi bu odanın duvarları arasına girdiklerinde uçup gitmiş gibiydi. Yalnızca hızlı atan kalpleri vardı şimdi. Genç kız kocasının güzel bakışlarına hoş tebessümüyle karşılık vermiş, ardından bir an yanından sıyrılıp dolap üzerine bıraktığı dantel takkeyi ona uzatmıştı. Sessiz bir teklifti bu. Emir anlamış, karısının uzattığı takkeyi başına takıp yeniden tuttuğu el ile seccadelere doğru adımlamıştı. Dolu doluydu gözleri. Onu ilk gördüğünde, sevdası gönlüne ilk düştüğünde hayal ettiği bu anları yaşayamama hüznü ıraklılara itmişti onu. Lakin işte sevdiği kız saliha bir eş olarak, hayallerinden bile daha güzel biçimde yanıbaşında, ardındaki seccadedeydi.

Ritimleri bir olan iki kalp uzun uzun secdede kalıp lezzetle yudumladılar huzuru. Ettikleri şükürlerini yineledi , kurdukları yeni hayalleri için uzun uzun merhamet dilediler. Lakin iki yanına doğru verdiği selamdan sonra bir ürperti vuku bulmuştu Emir hocanın gönlünde. Yetmemişti. Kıldığı rekatlara iki daha katacak, bu gönlüne ürperti veren his geçene dek uzun uzun başını secdede tutacaktı. Öyle de yaptı. Sonunda kalbinin itminana erdiğini hissettiğinde verdi iki yana selamını. Sonra durdu. Bakışları yanında olmayan seccadeyi, varlığını göremediği karısını aradı. Yoktu! Hümeyra yanında yoktu. Bir an fırladı oturduğu yerden. Odada etrafına telaşla bakındı. Ne Hümeyra nede kapının ardına astığı gelinliği yerinde yoktu! Nefesi gönlüne sıkışırken hızlıca odanın kapısını açtı. Bu yaşadıkları rüya kadar güzelken, bir rüya olamazdı öyle değil mi?

Göklerdeki Nikah (Tamamlandı) Where stories live. Discover now