"Ne?" diyebilmiştim sadece. Ne saçmalıyordu, anlamıyordum. Dik durabilmesine rağmen, hala bel yanlarına koyduğum ellerimi çekmemiştim. Ve açıkçası, küfürler savurduğum kaslarına dokunurken, çok daha fazla küfürleri hak ettiğini fark etmiştim.

"Kırmızı." diye fısıldadı üzerime eğilip. Ve zaten direnen birkaç santim arayı da, bu sayede kapamıştı.

Burun ucu, benimkine değerken; göz kapakları yavaşça inmişti. Nefesi kesikleşmiş ve derince almaya başlamıştı ağzından. Saçımdaki elinin bir anda omzuma koymuş ve parmaklarını koluma sürterek indirmiş, belime sarmıştı. Dokunuşları hem ürkek, hem de kendinden emindi. Hala hatırlıyordum- parmaklarını belime dokundururken, dudaklarından çıkan gülüşü. Neden bilmiyordum ama nefesimi tutmuş, onu izliyordum. Kafasını hafifçe yana eğmiş, gözleri kapalı ve teslim olmuş gülümsemesini; sokak lambalarının aydınlattığı ışıkta bile görebiliyordum.

"Ne yapıyorsun Jungkook?" demiştim, kısık sesimle. Çünkü gerçekten, ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum o sırada. Gözlerini açmış ve yüzüme bakmıştı; geri çekilmeden. Bakışları dudaklarımda gezinirken; diğer elini uzatmış ve parmaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Daha önce onlarca kez, elleri yüzümle buluşmuştu. Ama ilk defa bu kadar yumuşaktı dokunuşları. "Jung-" Yeniden konuşacakken; baş parmağını biraz daha sert bastırmış ve susturmuştu.

Alnını alnıma dayayıp, ağırlığını bana doğru vermişti. Sarsılıp, geriye doğru yalpalayacakken; belimdeki eliyle destek olmuştu. Ne yaptığını sormak, itmek ve yüzüne yumruğumu geçirip, odadan atmak istesem de; öyle bir durumdaydık ki o zaman- hiçbir şey yapamamıştım. İlk defa Jungkook'la bu kadar yakın, tenlerimiz birbirine değiyor ve nefeslerimiz birbirine karışırken sakindik. Salondan gelen müzik sesleriyle, yavaşça sallanıyor ve dudağımı parmağıyla okşamasına sesimi çıkarmıyordum.

Kavgalarla dolu senemizin yükünü boşaltıyormuşuz gibi hissediyordum. Ama söylediği her söz, yaptığı her götlüğün aklıma dolmasıyla; elimi bileğine sarmıştım, çekmek için. Buna izin vermemiş, bir adım geri atıp yatağa doğru yaklaşırken; beni de yanında çekmişti.

"Çek elini!" diye bağırıp, omzundan itmemle gerilemiş. Ama gerilediği gibi aynı hızda; ensemden ve belimden çektiği gibi dudaklarımızı birleştirmişti.

O kadar şok olmuştum ki; gözlerim kocaman açılmış, vurmak için kaldırdığım ellerim havada kalmış ve hiçbir tepki veremeden sadece durmuştum. Beni öpüyordu ve buna tepki verecek her hücrem donakalmıştı o zaman. O ise, benim boşluğumdan faydalanıyor, dudaklarımı sömürmeye ve belimi okşamaya devam ediyordu.

Dokunuşlarındaki ürkeklik, yerini şehvete bırakmıştı. Kavradığı dudağımı ezerken inliyordu ve genizinden gelen bu sesler, hiç uyarılmasını istemediğim yerlerime dokunuyordu. Sikeyim ki, Jungkook gibi bir çocuk bütün şehvetiyle öpüp, dokunurken bir de üstüne inlerken; buna karşı duyarsız kalmak imkansızdı.

Öpücükleri nefesimi kesmiş ve bu yüzden refleks olarak araladığım ağzıma; beklemeden dilini yollamıştı. İşte o zaman ne yaptığını algılayabilmiştim. Kafasını yana eğmiş; dilini benimkine sürtüp, daha da ateşli bir öpüşmeye doğru sürüklemişti bizi. Ben karşılık vermiyor olsam bile; daha önce ki bütün vasat öpüşmelerim yanında- Jungkook'la sevişiyormuş gibi hissediyordum.

Bedenimi öyle bir sarmıştı ki, geri çekilmem zaman almıştı. Dudaklarım yanıcı ateşine buladığından sızlıyorlardı ve sızlayan tek yerimde orası değildi. Yüzüne yumruğumu geçirdiğimde, yatağıma doğru savrulmuştu. "Piç kurusu!" diye bağırmış ve dizine tekmemi geçirmiştim.

my bad choice | TaekookWhere stories live. Discover now