5

15.6K 1.2K 1.9K
                                    


sen kötü bir kararsın ve ben kötü kararları severim

Hayatın seçimlerden değil, sadece kötü seçimlerden oluştuğunu düşünüyordum. İyilik kolay kolay hayatı değiştirmezdi; ama kötü bir fikrin peşine takıldığında- yollar birbirine girer, hayatın bir şekilde rayından çıkardı. Bunu çok iyi biliyordum; çünkü hayatım kötü kararlar, onların getirdiği sorunlar ve bedellerden oluşuyordu.

İlk kötü seçimim; herkes ilkokulda kasabadaki okula giderken, benim şehirdekine gitmemdi. Şehirin şaşalı, hareketli hayatına hayran kaldığımdan annemleri zorla ikna etmiştim. Aptallıktı. Bu yüzden, kasabadaki çocuklarla yakınlaşamamıştım. Kendimi yabancı gibi hissederdim. Ta ki, Jimin'e kadar. Onun sayesinde, diğerleriyle yakınlaşmış ve kasabadaki okula aldırmıştım kaydımı.

İkinci, üçüncü hatalarım diye sıralayıp; iyice mental olarak kendimi çökeltmeyecektim. Ama annemlerin baskete yazılmamı istemelerine rağmen, benim istemiyorum çığlıklarımla; boyumun geç uzaması ve hala kendimi kısa hissetmem de -en çok sövdüğüm kararlarımdan biriydi.

Ama en kötü kararımı; lise mezuniyetinden bir ay sonra vermiştim. Jimin'le evimize yerleştiğimiz ilk hafta, sürekli evde parti düzenliyorduk. Ve bu partilere tabi ki; karanlığın efendisi, yılan dilli, ateşlerden yaratılmış vücuduyla, cehennemin veliahtı ve şeytanın oğlu Jeon Jungkook'ta geliyordu. Gelmekle kalmıyor, evin yıldızı olmayı da bir şekilde başarıyordu. Gıcık oluyordum ona. Dişlerini söküp, götüne sokmak isteyecek kadar hem de.

O gün; her zamankinin aksine, partiye geç katılmıştı. Gelmeden önce kafasını iyi yaptığını, kızarmış gözlerinden ve sürekli kıvrılıp duran, ama birden de dağılan surat ifadesinden anlayabiliyordum. Balkonda durmuş muhabbet ederken; sarsak adımlarla odama girdiğini görmemle yerimden fırlamam bir olmuştu.

Arkasından hemen odaya girmiştim. Elindeki birayı ayak ucuna bırakıp, yatağıma uzanmaya çalıştığını görmemle; "Aklından bile geçirme." demiştim.

Bir elini yatağa koymuşken, durmuş ve kafasını bana çevirmişti. Bakışlarını yüzümde gezdirirken, güler gibi bir ses çıkarmış ve ayaklanmaya çalışmıştı. Ama ayakları birbirine girmiş ve tökezlemişti. Sadece refleks olarak, yakalamak için uzanmıştım.

"Çık odadan." dedim, kolundan tutup kaldırırken. O zamanlarda da, vücudu benden daha gelişmişti. Bütün kolunu ve göğüsünü kaplayan dövmeleri yoktu. Sadece elinde yılan ve roma rakamları vardı. Ve lisede dövme yaptıran sayılı kişilerden olduğundan, bu yüzden de hayranları vardı. Gerçi Jungkook ne yapsa, büyük bir coşkuyla karşılıyorlardı. Gerizekalılar. "Sakın yatağıma kusma. Seni camdan aşağı atarım."

Elini omzuma atıp, ayakta durmaya çalışmış ve kendi kendine gülmüştü. Niye bu kadar içmişti bilmiyordum, ama aklının yerinde olduğuna emindim. İçince kendinden geçen bana kıyasla; ne kadar sürünse de Jungkook hep kendinde olurdu.

Çıplak ayaklarımız birbirine değerken, kafasını eğmiş ve galiba onlara bakmıştı. Kendi ayağımı çekip, yakınlığımızı bozacakken; kafasını kaldırmasıyla durmuştum. Gözlerinde daha önce görmediğim ve nedense kondurmak istemediğim; teslim olmuşluk vardı. Konduramamın sebebi, bana her zaman alaycı ve düşmanca bakan gözlerin; şimdi neden böyle bir duyguya yer verdiğini anlamamamdan kaynaklıydı.

"Biliyor musun." dedi, omzumdaki elini saçıma atıp. Yutkunmuş ve gözlerimin adem elmasına kaymasına sebep olmuştu. Saçımın tutamını kavrayıp, biraz daha yaklaştığında nefesleri dudaklarıma vurmaya başlamıştı. Bakışlarını saçlarımdan çekip, gözlerimle birleştirdiğinde; "Sana kırmızı çok yakışır." dedi.

my bad choice | TaekookTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon