Büyük Buluşma

57 10 11
                                    

İyi okumalara.

Sahildeki büyük buluşma için hazırlanıyor, meraklanıyor ve bir o kadar da heyecanlanıyordum.

İkisini tanıyor, biri tam benim tipim olsada onun bana karşı bakışı anlamlandıramadığım hislerime çare olmadığını biliyordum. Açıkça aşıkmış gibi davranılmasını istemiyordu. Haklıydı. Ona sormadan girmiştim bu oyun içerisine ve şimdi o istediği için geri çekiliyordum.

Terlik, havlu, içme suyu, deniz gözlüğü... Sahilde işime yarayacak eşyaları gözden geçirirken güneş kremine ihtiyacım olacağını tabii düşünmüyordum. Birazcık güneşin kimseye zararı olmazdı. (Yalan, yanacağını elbet biliyordu sadece arkadaşları önünde endişeli tiplerden olmak yerine dayanıklıyı oynayacaktı, gün sonunda acı çekmesi gerekse bile.)

Saçıma özenmek istedim, ne de olsa bu ikinci buluşmamız olacaktı lakin suyu görünce dağılacağı için sadece taramakla yetindim. Yinede yakışıklıydım. Ben Louis Tomlinson mükemmel şekilde yakışıklılık eklenerek yaratılmış.

Kolsuz, beyaz tişörtümü kafamdan geçirince iş tamamdı. Deniz çantamı sırtıma yerleştirip evden çıktım. Yaklaşık on dakika yürüdükten sonra suları görebiliyordum. İşte orada Sarı Patetes. Yanına gitmeden el salladım beni görmemişti. Tanrı aşkına kör müsün? Telefonuma uzanıp onu aradım ve dikkatle bakmasını fısıldadım. Ses tonum onu ürkütmüş olmalıydı ki afallayıp sonrasında her zamanki aptal gülümsemesini yüzüne takındı.

"Hayalet olduğundan şüpheleniyorum." Söylediğini anlamadığımı belirterek soru sorar gözlerle ona bakındım. "Geldiğin tarafa bakıyordum. Asla yoktun!" Anlaşıldı yine Niall'ca konuşup kafa şişirecekti.

"Saçmalama Niall. Buradaydım işte. Sen körsün"

"Öyle olsun" Sırtında getirdiği sandalyelerden birini bana uzatıp oturmamı söyledi. "Dostum dikilme öyle onları bekleyene kadar meyve veririz"

"Sen süzme bir aptalsın!" Diye çıkıştım. Gerçekten öyleydi. Yirmilik taşısa daha ucuza kitlerdi. Sırt ağrısı tedavisi çekecek sabrı ve parası varsa başka tabii. "Evinden buraya beş sandalye mi getirdin?"

"Birincisi burayı biliyorum sandalyeleri hiç rahat değil. İkincisi ben getirmedim özel şöförüm sağ olsun!" Tabii ki Niall'cığın özel şöförü olacaktı. Aksi halde yürüyerek fazlaca yediği yemekleri eritmek doğru olamazdı.

Niall'ı pas geçip gruba mesaj çektim. Yaklaştıklarını söyleyen bildirimlerin ardından telefonumu kapatıp kiraladığım şezlonga bıraktım. Niall'ın özel şöförü varsa benim de param vardı ve param deniz kenarında şezlong keyfi sürmemi bağırıyordu.

İşte orada... Bukle saçlı Harry'm, benim değildi lakin benim olması fikri içimde parlayan kıvılcımları hareketlendiriyordu.

Yanında Lanet Liam ile yürüyor (onu tanıyorum çünkü profili gizli değildi, haliyle bakmıştım) şakalaşarak yüksek sesle gülüyorlardı. Gülümsemesi beni de gülümsetmişti ki ayağa kalkıp onlara burada olduğumu fark ettirdim.

Harry koşarak yanıma geldi. Beklediğim binlerce merhabalaşma ifadesi içinde bana sarılmasını hiç düşünmemiştim. Afallasamda ona karşılık vermek için fazla zaman kaybetmedim. Boynunu kokladığımda yüzmeye geldiği için parfüm kullanmadığını düşünmüştüm ve haliyle parfüm kokusu almıyordum. Oldukça doğal ve ferah kokuyordu. Bu beni gülümsetmişti.

Durumun farkında olmadan çekilip Liam'ın kollarının arasına gömüldüğümü sonradan idrak ettim. İçimden ona sövüyordum. Liam her işe o lanet burnunu sokmak zorunda mısın?

NumbersWhere stories live. Discover now