10' Frère

197 31 30
                                    


4 Mart 1980 / Fransa Lüksemburg

"Sadece lazım olanları al ve elini çabuk tut demiştim fakat bavulunu göremiyorum Jimin?" Etrafıma baktım, gerçekten de bir bavul almak için fazla üşengeçtim. Omzumu silkip küçük sevgilimin benimkilerden büyük olan ellerini tuttum. "Lazım olanı aldım." Homurdanarak elimize ardından da suratıma bir dışkıya bakıyormuş gibi baktı. Şu an sahip olduğum bu güzel duyguyu kimse bozamazdı. Gerçekten mutluydum, öyle ki iç çamaşırı giymeyi bile unuttum. Son dakika Taehyung kalçama iyi bir şaplak attığında farkına vardım ve gidip bir iç çamaşırı giydim. "Senden iğreniyorum." Dedi şakayla karışık. O önden biz arkadan faytona yürüyorken omzumun üzerinden küçüğüme göz gezdirdim. "Rahatsız ediyor mu?" Diye sordum kafasındaki peruktan ve yüzünü terleten makyajdan bahsederken.

Gülümseyerek kafasını iki yana salladı lakin sessizliği bu dondurucu soğukta, peruktan dolayı ne kadar terlediğinin kanıtıydı. "Bir bıyık bırakmayı düşündünüz mü?" Kaşıyla sahte bıyığımı gösterip dudaklarını büzdü. Cevap vermeden önce küçüğümün faytona binmesini izledim. Hemen yanına yerleşip elimi bacağına koydum. "Bırakmalı mıyım?" Sorduğu soruyu unutmuş gibi uzunca gözlerime baktı. O sırada Taehyung'un sesini işittim.

"Kimlikler mi? Bunun içinde mi bir kimlik istiyorsunuz? Sadece işini yap ve devam et." Adamın kısık gelen sesini duyamasam da Taehyung'un bir şekilde olayı hallettiğini anladım. Henüz sahte kimliklerimiz elimize ulaşmadığından kasabaya kadar faytonla gitmek durumundaydık. Neyse ki Taehyung'un elinde konsoloslukta iş gördüğünü ve baş konsolosun oğlu olduğunu gösteren önemli bir belge vardı. En azından oraya kadar bu belgeyi kullanabilirdik. Öte yandan bütün askerler Suk'un oğlu Jeon Jungkook'u aradığı için büyük tehlikedeydik. Sokağa çıkma yasağını çiğnediğimiz halde hiçbir endişemiz yoktu. Bay Jung'un ellerinden alacağımız o kimlikler bizim için oldukça önemliydi. Onlar Kore'ye dönüş biletlerimizdi.

Taehyung karşımıza oturup derin bir nefes aldı. Uzanıp boşta olan elimle tedirgince titreyen arkadaşımın bacağını tuttum. Saniyesinde durup rahatsız bir ifadeyle gülümsedi. "Buradan çıktığımız an her şey güzel olacak." Kafasıyla onaylayıp bacağını tutan elime dokundu. "Her şey güzel olacak." Diye tekrar etti beni. Onun için endişeliydim, elinde tuttuğu belge Bay Choi'yi yani babasını da zor duruma sokabilirdi. Ne de olsa koskoca konsolosluğu yöneten adam bir anda şikayetlerden dolayı işinden olabilirdi.

"Sizi böyle bir riske attığım için üzgünüm lakin önümüzü babamlar keserse beni bırakıp gitmenizi isterim. O beni en fazla döver emin olun bunun için hayatımdan olmayacağım." Kaşlarımı çatarak ona döndüm. Bunu duymamış olmayı hatta şu dakikadan itibaren unutmayı diledim. Ne de olsa Jungkook öylesine bir insan değildi benim için. Neredeyse çocukluğumdu, neredeyse ilk aşkımdı. Şimdi ise son veda ettiğim kişi olmamalıydı.

O hep yanımda kalmalıydı. Nefes aldığı müddetçe kollamak bana düşerdi ki bu durumda onu bırakıp bir korkak gibi kaçacak değilim. "Sadece uyuyun ve varış noktamıza dek dinlenin Bay Jeon." Dudağına küçük bir öpücük bırakıp kafasını omzuma yatırdım. Pek itiraz etmeden gözlerini kapattı. Yol da uzundu, üstelik her yer kar içindeyken fayton inişli çıkışlı, daha doğrusu sallana sallana ilerliyordu.

Saatler sonunda Bay Jung'la buluşma noktamıza geldik. İlk Taehyung indi faytondan ardından da ben. Küçüğümü nazikçe yatırdım faytonun boş kalan koltuğuna. Orası daha güvenliydi. "Bu adamı tanıdığımı sanmıyorum." Elindeki vesikalık fotoğrafı önüme doğru uzatıp etrafına bakındı. "Böyle birisini görürsen nazikçe ve fark ettirmeden yanaş-"

"Fark ettirmeden mi? Sokak boş, hava karanlık, sokağa çıkma yasağı var ve bir hırsız gibi fark ettirmeden yaklaşmamı mı istiyorsun benden?" Benim söylediklerimi dinlemediğinin elbette farkındaydım. Ne de olsa senelerdir beraber yaşadığım arkadaşım bu zamana dek beni bir kez olsun dinlemedi. "Üstelik bu vesikalık nasıl ulaştı eline?"

Love And War 'JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin