54. Bölüm "Aden"

Start from the beginning
                                    

"Belim ağrıyor diyordun. Hâlâ çok ağrıyor mu?" diye fısıldadı. Eli hâlâ belimde geziyordu.

"Çok ayakta kalınca oluyor." dedikten sonra belimdeki elini tutup durdurdum. "Şimdi ağrımıyor. Yorma kendini."

"Olsun." dedikten sonra tekrar hareket ettirmeye başladı elini. "Bacakların yada ayakların falan da ağrıyorsa söyle. Ödem falan oluyormuş hamilelerde."

"Tamam söylerim." dedim bir bacağımı onun bacaklarının arasına atıp. "Şimdi gerek yok. Gerçekten."

Tuttuğum elini daha fazla zorlamadan durdurdu. Eli sırtıma doğru kayıp orada durdu. Ben de elimi tekrar boynuna çıkartıp orada durdurdum. Gözlerimi kapadığımda beni izlediğini biliyordum.

Bir süre durdu öylece. Sonunda kondurduğu öpücükle gözlerimi açtım. "Kız mı, erkek mi sence?" dedi hevesle.

Bugün cinsiyetini öğrenecektik Allah'ın izniyle. O yüzden ikimizde de ayrı bir heyecan vardı.
Düşünür gibi yapıp karar veremeyerek topu ona attım. "Sence?"

"Bana kalırsa kıskanacağım bir güzel daha gelecek." dedi hevesle. Nedense bunu zaten hep hissediyordum. Söylemese de kız çocuğu olmasını çok istediği her halinden belli oluyordu. Bir kere örnek verirken bile hep kız çocuk üzerinden örnekler veriyordu.

Söyledikleri ile sırıtarak elimi karnıma attım. "Yada benden kıskanacağın bir yakışıklı."

Yine huysuzlanmasını beklesem de omuz silkip "Olabilir." diye mırıldandı. "Hem oğlumu neden senden kıskanayım ki?"

"Değil mi canım?" dedim oyunbaz bir tavırla. "Alt tarafı sürekli kucağımda olacak, hep onunla ilgileneceğim, arada bizim aramızda yatacak, bol bol onu öpeceğim, sana daha az zaman ayıracağım-"

"Abartma Eylül!" diye çıkıştı birden. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Çatık kaşlarıyla huysuzca kıpırdanıp başını boynuma gömdü.

"O kadar da değil. Velede bak, aramızda yatacakmış. Koca beşik aldık. Gitsin orada yatsın."

Kendime hakim olamayıp kıkırdamaya başladığımda birkaç saniye öylece kaldı. Sonra farkına varmış olacak ki yalancı bir kızgınlıkla başını kaldırıp bana baktı.

"Sen çok fenasın. Küçük üçkağıtçı."

* * *

Tepsideki yemekleri dökmemeye dikkat ederek merdivenleri çıkıp odanın kapısına geldim.

Kahvaltıdan sonra direkt işinin başına geçmiş öğle yemeğine bile gelememişti. Ben de onun için birkaç şey ayarlanmıştım atıştırması için.

Tepsiyi tek elimle sabit tutmaya çalışarak kapıyı tıkladım. Gün içinde olduğumuz için buna dikkat ediyordum. Ardından usulca kapıyı aralayıp içeriye göz gezdirdim. İki asker ayakta dikilirken Toprak masasında oturuyordu.

Başını kaldırıp bana baktığında askerler de olduğundan çıkmak için hareketlensem de eliyle beklememi söyledi.

Ayağa kalkıp elimdeki tepsiyi aldıktan sonra belimden hafifçe itip yön vererek koltuğa oturttu. Tepsiyi masaya bırakıp tekrar askerlere döndü. Birkaç şey konuştuktan sonra çıkan askerleri bekleyip tekrar ayağa kalkarak yanıma geldi.

"Acıkmışsındır. Yemeğe de gelmedin." dedim o tepsiyi iki koltuğun arasındaki alçak masaya bırakırken.

Eğilip yanağıma bir öpücük kondurdu. "Acıktım valla. Sağol." dedi karşımdaki koltuğa otururken. Eline kaşığı alıp iştahla yemeye başladığında küçük bir tebessümle onu izledim bir süre.

SINIR |Tamamlandı|Where stories live. Discover now