15 - Vijftien

3K 250 111
                                    

Bazı anlar vardır, nerede olduğunuzu, kim olduğunuzu unutursunuz. Zaman algınızı kaybedersiniz; kendi varlığınızdan ve hatta gerçeklikten bile şüphe duyarsınız. Kuzey şu an bu anlardan birindeydi. Kocaman aşkı kalbine sığmamış, tüm benliğinden dışarı taşmaya başlamıştı. Onunkileri hapseden dudaklar ateş misali yanıyor, ruhunu da kendi ateşiyle birlikte yakıp, kül ediyordu.

Kıvanç'ta da durum farklı değildi. Aylardır içinde tuttuğu sevgisine daha fazla hakim olamamış, anlık bir dürtüye onun esiri olmuştu. Pişman mıydı? Asla. Bir bakışıyla kalbinin ritmini bozan çocuğun aşkından kana kana içiyordu. Onunkisi öyle bir susuzluktu ki, bu pınardan sonsuza kadar içse susuzluğu yine de geçmezdi.

Dudaklarını birbirlerinden ayırdıktan sonra bile kendilerine gelemediler. Kıvanç'ın başı dönmeye, Kuzey'in gözünün önünde şimşekler çakmaya devam ediyordu. Hızla alıp verdikleri nefesleri birbirlerine karışıyor, aralarındaki gerilimi adeta elle tutulur hale getiriyordu.

Kuzey yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. Saniyeler önce yaşadığı şeyler tekrar gözünün önünden geçtiğinde şoklandığını hissetti. Sarışın çocuğun kanatları altına sığınmış, onun aşkının tadına bakmıştı. Kabaran erkekliği ve diken diken olan tüyleri ne kadar etkilendiğini gözler önüne seriyordu. Pijamasındaki kabarıklığı ve saniyeler önce neler olduğunu fark edince "Ebeni  sikeyim!" diye bağırdı. O kadar utanmıştı ki, bir anda yerinden fırlayıp koşmaya başladı ve kendisini alt kattaki banyoya kilitledi.

Pelin Hanım merdivenlerden hızla inip, evde at gibi koşarak tuvalete giden oğlunu görünce endişelendi. Bu gördüğü görüntü, komodo ejderhası dediği oğlu için bile fazla garipti; bir şeylerin ters gittiğini anladı. Çatı katına çıktı ve kapı eşiğinden içeri seslendi. "Kıvanç, bir sorun mu var oğlum? Kuzey bir anda at gibi koşmaya başladı evde."

Kıvanç yaşadığı şokun birini atlatamadan yenisine maruz kalmıştı. Sevdiceği, kalbinin sahibi ondan çok iğrenmişti de kusmaya mı gidiyordu? Yoksa onu evden kovmaya utandığı için kendisi mi kaçmaya çalışıyordu? Bilmiyordu. Tek bildiği, eğer kafasında dolanmaya başlayan düşünceleri Pelin Hanım'a belli ederse durumu kendisi için daha da zorlaştıracağıydı. "Bir şey olmadı Pelin Teyze. Yediği bir şey dokunmuş sanırım, deminden beri karnının ağrıdığını söylüyordu zaten." Kıvanç çok güzel yalan söylerdi. Sadece babasına karşı değil, ekonomik üstünlüğünü ona ve babasına her daim hissettiren amcasına karşı da. Şimdi de bu yeteneğini kullanmıştı biraz.

"Tamam, bir terslik olursa haber verirsiniz." 

"Tamam Pelin Teyze, teşekkürler."

Yaşadığı şeylere hala anlam veremiyordu. Kızarmış dudaklarının üstünde gezdirdi parmaklarını. Birkaç dakika önce sevdiceğinin dudaklarında dans eden dudaklar... O görüntü gözünün önünden bir türlü gitmiyordu. Durup, içini dolduran bu duygunun tadını çıkarmak isterdi ancak şu an çözmesi gereken bir sorunu vardı: Kuzey'i tuvaletten çıkarmalı ve onun neden kaçtığını öğrenmeliydi. Merdivenlerden indi ve alt katta, koridorun sonundaki tuvalete ilerledi. "Kuzey, çok tuvaletim var, acilen çıkman lazım." Tabii ki yalan söylüyordu; böyle söylerse Kuzey'in çıkması gerekecekti. Kıvanç'ın ihtiyacı olduğunu duyunca tuvaletten çıkma kararı aldı Kuzey. Hem belki Kıvanç'ı tuvalete kilitler ve ondan kaçmasını garantiye alırdı, değil mi?

Kuzey kapının kilidini açtığı anda Kıvanç Kuzey'in çıkmasına izin vermeden içeri daldı ve kapıyı kilitledi. "Kuzey neler oluyor?" Kuzey işte şimdi sıçmıştı... Bir daha Kıvanç'ın yüzüne nasıl bakacaktı? Namusu kirlenmiş gibi hissediyordu. Sanki orada saklanabilirmiş gibi camları buzlu olan duş kabinine girdi ve kapılarını sertçe kapattı. "Gelme, bakma sakın. Allah çarpsın çok utanıyorum. Namusum elden gitti." Kıvanç o an tekrar aşık olduğunu hissetti. Sevdiği çocuk tam bir şapşaldı ve Kıvanç bu durumdan haz duyuyordu. "Bu muydu yani? Namusunun kirlendiğini düşündüğün için mi kendini tuvalete kilitledin?"

"Ya sorgulamasana. Çok utanıyorum diyorum. Hem ben belki burada sıçıyorum, ayıp denen bir şey var neden dolu tuvalete giriyorsun? Anne! Yetiş sapık var evde! Irz düşmanı!" Kıvanç bir kahkaha patlattı ve duş kabinine girdi. Kuzey'e sıkı sıkı sarıldı ve dudaklarını onun kıvırcık saçlarına bastırdı. "Benden iğrendiğini, yanlış bir şey yaptığımı düşündüm ve korktum. Sadece utandığını bilsem seni rahat bırakır, utancının geçmesini beklerdim. Manyaksın sen."

Kuzey'in saklanacak hiçbir yeri kalmamıştı. Şu an kendini güvende hissedebileceği tek bir yer vardı: Kıvanç'ın göğsü. Yüzünü oraya gömdü. "Yemin ederim Allah belamı verdi cin çarptı falan sandım ilk. Hem çok utanıyorum. N'olur bırak da rahat rahat utanayım." Kıvanç onu daha da sıkı sardı ve kulağına fısıldadı: "Hayır. Senin utancın geçmeden ikimiz de bir yere gitmiyoruz."

"Gitmezsen polisi arar, tecavüzcü diye şikayet ede-" Sözü, dudaklarına kapanan dudaklarla yarıda kesildi. Kıvanç'ın öpücüğü bu sefer daha kendinden emin, daha cüretkardı. Kuzey'in dudaklarında korkusuzca dolaşıyor, aşkını onun kalbine mühürlüyordu.

Kuzey yaşadığı şeyle şoka uğradı. Kıvanç'ın dudakları... Çok güzeldi. Yaşadığı şeyi yavaş yavaş tanımlayabiliyordu: Dudakları onunkilerle birleşince cennetin kapıları ardına kadar açılıyormuş gibi hissediyordu. Tek kötü yanı, o kapıları aralayabilmek için yasak elmadan yemesi gerekiyordu. Bu sefer kaçmadı, Kıvanç'ın öpücüğüne acemi de olsa karşılık verdi.

Sevdiceğinin karşılık verdiğini hissedince gülümsedi Kıvanç. Öpücüğünü daha da derinleştirdi. Bir elini Kuzey'in saçlarına, diğer elini onun beline attı ve onu kendisine çekti. Aralarındaki cinsel gerilim elle tutulur seviyedeydi. Sertleşmişti, hem de fazlasıyla. Kuzey'in de farklı bir durumda olmadığını biliyordu; pantolonundaki kabarıklığı hissedebiliyordu.

Dudaklarını ayırıp, baş parmağı ve işaret parmağı ile Kuzey'in çenesini kaldırdı ve gözlerini sevdiceğinin cennet yeşili gözlerine dikti. "Benden utanma, benden kaçma. Ben senin sığınmak isteyeceğin yuvan, sığınağın olmak istiyorum Kuzey; kaçma ve bir yere sığınma sebebin değil."

"Özür dilerim," dedi Kuzey bakışlarını yere eğip. "Çok utandım. Allah çarpsın ne yapacağımı şaşırdım; ilk defa böyle şeyler hissediyorum. Tuvalette ekmek yemiş gibi çarpıldım yemin ederim. Sana da kötü hissettirmek istemem." Başını yeniden Kıvanç'ın göğsüne yasladı, kollarını onun boynuna sardı. "Sadece sarıl, olur mu? Böyle sakinleşirim."

Kıvanç, içine dolan tarifi imkansız hislerle birlikte sardı sevdiceğini kollarıyla. Onu kendi yuvasında ağırladı, sakinleşmesini ve nefes alışverişlerinin, kalp atışlarının normale dönmesini bekledi. Onu aylarca beklemişti; birkaç dakikacık daha beklerdi, çok mu?

----------

ÇOK TATLILAR AĞAĞAĞAĞAĞA

KUZEY MALOŞ MUSUN ŞAPŞAL MISIN AMK

cennetin çayırları (texting) | bxbWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu