2.2

21.9K 963 112
                                    


Saçlarımın uçlarını düzleştiriciyi kıvırarak biraz daha  buklelendirirken bir yandan da hoparlörde olan telefonumdan Evran'la konuşuyordum.

"Yani yarın benimle bir yere gitmek varken arkadaşlarınla takılmayı tercih ediyorsun doğru mu anladım?" Sesimdeki kinaye, alenen trip sinyalleri veriyordu. Aslında onunla buluşmayı çokta istemiyordum. Olmasa da olurdu. Ama onun benimle buluşmayı istemesi gerekiyordu. O hep istemeliydi, ben istemesemde.

Makyaj masasının üzerine koyduğum telefonumdan hafiften cızırtı yapan sesi yükseldi. "Bebeğim neden böyle yapıyorsun şimdi? Sanki her gün buluşuyormuşuz gibi yarın arkadaşlarımla bir yere gitmeme takılıyorsun?" Son derece haklı. Aslında takılmıyorum, üzerimdeki suçluluk duygusunu dağıtmaya çalışıyorum.

"Hangi arkadaşın bu, tanıyor muyum ben?" Diye sordum.

"Adı Yasef."

Elim düzleştiricinin sıcak kısmına yaklaştığı için yanmaya başlamıştı. Diğer elimle düzleştiriciyi ileri çekerek elimi sıcak kısımdan uzaklaştırdım.

"Al işte tanımıyorum. Gidemezsin. Tanımadığım ve nerden edindiğin belli olmayan arkadaşlarınla bir yere gidemezsin! Belki seni pavyona götürecek? Kötü yola düşürecek?" Sesim alaylı çıkıyordu fakat ciddiyeti de vardı. Bu yüzden Evran alay mı ediyorum yoksa ciddi mi söylüyorum tam olarak anlayamayacaktı.

"Saçmalama Güneş. Yasef'i tanıyorsun ayrıca."

Kaşlarımı çattım. Gerçekten Yasef diye birini hatırlamıyordum. Evran'ın çevresindeki herkesle tanışmışken bu ismi ilk kez duyduğuma emindim. "Nerden tanıyormuşum? İsmini ilk kez duyuyorum."

"Geçen gün buluştuğumda bizimle aynı masadaydı hatırlamıyor musun?" Kafam o güne gitti, bana dik bakışlarla bakan yabancıyı anımsadım. Ondan başka tanımadığım kimse yoktu... "Masada ikimizin karşısında oturan kumral çocuktan mı bahsediyorsun?" Tekrar hatırladığım dik bakışları, çatılan kaşlarımın gevşemesine engel oluyordu.

İç çekerek bıkkınlıkla cevap verdi. "Evet o. Şimdi gitmeme izin verecek misin?"

Gülerek ucunu kıvırdığım saçımı omzumun arkasına attım. "Sanki izin vermesem gitmeyecekmişsin gibi sorman yok mu?" Bunu söylediğim an alay ettiğimi anlamıştı. Zira ciddi olsaydım, gidemezdi. Üzerine konuşmazdık bile. Elbette kiminle buluştuğuyla böylesine ilgilenmiyordum.

"Tabii ki gideceğim ama senin kalbini kırıp gitmek istemiyorum." Daha neler... Bu çocuk gerçekten arkadaşlarıyla buluşursa kalbimin kırılacağını mı sanıyordu? Oradan bakınca çıt kırıldım bir kıza mı benziyordum acaba? Çünkü ne halt yediği umurumda olmadığı gibi bu yediği haltların kötü bir şey olması durumunda kalbim kırılmazdı. Ayrılırdım, olur biterdi. Oysa benden ayrılması gereken oydu... "Bunun kalbimi kıracağını mı düşünüyorsun Evran?"

"Önümüzdeki iki ay boyunca bunun tribini atacağını düşünüyorum Güneş." İyi cevap... Yalan değil, ben cilvesi bol bir kızdım ve trip atmakta işin naz boyutunda işime yarıyordu.

Düzleştiriciyi kapatıp fişini çektim. Saçlarımı savurarak aynadaki yansımama baktım. İstediğim görüntüyü elde edip edemediğimi kontrol ediyordum ki her şey yolunda görünüyordu.

"Çok doğru düşünüyorsun."

"Kızım beni ne ara böyle kuzu ettin sen? İstediğim yere gidemeyecek miyim ben şimdi?"  Yo, gidersin. Ama gittiğin her yerde iplerin bende olur... Kıkırdayarak saçlarıma sabitleyen spreyi sıktım.  "Sen bir odundun ve ben seni yonttum. Yanlış anlama, hala odunsun ama yontulmuş, daha kullanışlı bir odunsun."

"Beni kullandığını mı söylüyorsun?"

"Süs olasın diye mi hayatımda duruyorsunuz beyefendi? Sizi sevgilim olarak kullanıyorum."

"Ah, lütfettiniz hanımefendi!"

"Aynen öyle yaptım." Sıkılarak telefonunu elime alıp kulağıma yasladım. "Sadece şaka yapıyorum bebeğim. İstediğini yapmakta özgürsün. Ben şimdi kapatıyorum, sende o sırada Yasef'in seni pavyona götürüp götürmeyeceğim öğrenip bana haber ver tamam mı? Aferin oğluma."

"BENİ DELİ EDİYORSUN KIZIM-"

Ve telefonu yüzüne kapattım.

Cesetleri Kayıp KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin