4-Oniks

10.1K 901 122
                                    


Evet başka bir bölüm daha. Bu bölümde biraz Oniks ve Şifa'yı ele alalım. Tabi olaylarda artık hızlansın. 

***

(Yaklaşık Bir Yıl  Sonra)

Şifa üstündeki kalın şala sarılarak pazara bakmaya devam etti. Havalar artık gittikçe soğuyordu. Neyse ki bu havaya rağmen pazar doluydu ve şimdiden elindeki malzemelerin çoğunu satmıştı.

''Merhaba kolay gelsin.'' Şifa ona seslenen kadına gülümseyerek karşılık verdi.

''Merhaba, hoşgeldiniz. Ne istemiştiniz?''

''Dün akşam kızımın eli yandı. İz kalmasından korkuyorum verebileceğiniz bir ilaç var mı?'' Şifa başını sallayarak kadını dinledi. Derin yanıklar olmadığı sürece genelde iz kalmazdı. 

''Yanık çok derin mi?'' kadın başını iki yana sallayarak cevap verdi,

''Hayır çok derin değil ama derisi biraz soyuldu ve şişti.'' Şifa kısa bir an düşünüp sarı kantaron yağını kadına uzattı.

''Bu sarı kantaron yağı yanıklara iyi gelir. İz kalmasını önleyecektir. Yaranın üzerine bir kaç damla sürsün ve yıkamasın. Akşamları yatmadan önce sürmesi yeterli olacaktır.'' Şifa yağı kadına uzatıp ücretini aldı.

''Teşekkür ederim. Kolay gelsin.'' 

''Size de kolay gelsin, iyi günler.'' Şifa kadının arkasından bakarken gözü uzaktaki ağaçlara takıldı. Ağaçlarda bir gariplik yoktu. Garip olan şey ağaç dallarının üstüne tünemiş kendini yapraklarla sakladığını düşünen siyahlıktı. Dışarıdan bakan onu bir kuşa benzetebilirdi hatta Şifa da öyle düşünecekti fakat o dallardan aşağı sarkan uzun dikenli kuyruğu görmeden önceydi. Sadece iki saniyeliğine görmüştü ama onun ne olduğunu hemen anlamıştı.

''Oniks. Seni kuyruklu yaramaz.'' Şifa sinirle dişlerinin arasından mırıldandı. Her pazar günü aynısını yapıyordu. Artık evde dolaşırken peşinde gezmiyordu ama ne zaman evden uzağa gitse  -pazar gibi- peşinden geliyordu ve bunu gizlice yapıyordu. Çünkü Şifa ilk fark ettiğinde ona uzun bir süre kızmıştı. 'Ya onu biri görürse' diye endişelenmekten kendisini alamıyordu. Eğer biri onu fark ederse felaket olurdu. Bu yüzden onun evin çevresinden uzaklaşmasına izin vermiyordu. Evi köyden uzakta ormana yakın olduğu için geleni gideni olmuyordu. Gelen olsa da Oniks'i orman da rahatlıkla saklayabilirdi. Tabi o kuyruklu yaramaz her şeyden önce açığa çıkmazsa. O kendisini görünmez falan mı zannediyordu? Hem de o büyük kanatları ve gövdesiyle. Böyle olmayacaktı ona sıkı bir azar çekmesi gerekiyordu. 

Bitkilerini toplamaya başlarken yan tarafta müşteri ve satıcının konuşmaları dikkatini çekti. 

''Bugün tekrar saydım iki tane daha eksik.''

''Benimde geçen hafta bir tane koyunum yoktu. Sonra ki günde bir kuzum kayboldu.'' Şifa kaşlarını çatarak konuşmayı anlamaya çalıştı.

''Kurt aldı desem ses duyardım. Hiç kurt izi de yoktu.'' satıcı adam uzun kırlaşmış sakallarını sıvazlayarak düşünceli bir şekilde konuştu.

''Acaba hırsız mı var köyde?'' adam kısa bir an düşündükten sonra başını iki yana sallayarak cevap verdi.

''Hırsız olduğunu sanmıyorum o kadar koyunu kuzuyu nasıl çıkaracak köyden. Sadece senin benim değil ki diğer insanlarda aynı şeyden şikayetçi.''

''Evet bende duydum. Bazılarının tavukları da kaybolmuş.'' Şifa olayı kavramasıyla kaşlarını daha çok çattı. 

''Seni küçük sürüngen. Demek o yüzden son zamanlarda verdiğim yemekleri yemiyordun.'' içinden sinirle söylenirken bir yandan da eşyalarını topluyordu. Nasıl insanların hayvanlarını çalardı ve midesine gönderirdi. Hem yaramaz , hem obur.  Ne olurdu o yumurtadan kuş çıksaydı? Kısa bir an bunu düşündükten sonra hızla fikirden kurtuldu. O, Oniks'den memnundu ve onu seviyordu. 22 yaşında gencecik haliyle anne olmuştu, bir ejderha annesi. Onu nasıl sevmezdi! Sadece fazla yaramaz ve söz dinlemezdi. Özellikle Şifa'yı ilgilendiren durumlarda fazla korumacıydı ve kendi doğrusunu yapıyordu. Bunlar arasına onu gizlice takip etmek de giriyordu. Aklına gelenle yine sinirlendi ve daha hızlı bir şekilde eşyalarını toplamaya başladı.   

EJDERHA ATEŞİWhere stories live. Discover now