-17

144 10 20
                                    

Odadan çıkmaları, Serhat'ın kışkırtıcı hareketleri yüzünden fazlasıyla uzasa da nihayet servise oturabilmişlerdi. Zaten hiçbir zaman geç kalmamışlardı şimdiye kadar.

Serviste yan yana geçer geçmez kafasını Barbaros'un omzuna koyan Serhat, bugün dizlerinin üstünde koltukta ters şekilde doğrulup en arkadaki Uğur ve Sefa ile konuşmaya başladı. Dün gecenin ardından onu kıskandırmak gibi özel bir amaç gütmemişti, sadece içinden böyle gelmiş ve onlarla konuşmak istemişti.

"Eee? Aldın mı yengenin gönlünü?" diye sordu Uğur anında. Dün gece onu ortak salonda konuşurken görmüştü. Gerçi konuşmak pek doğru terim değildi, öfke nöbetini tutmak için derin derin nefesler alan oyun bağımlısı çocuklar gibi görünüyordu o an Uğur'a göre.

Komik ama üzücüydü ama asıl üzücü olan şey; geçen gecelerde Serhat'ın Barbaros'a karşı olan kıskançlığını Sefa'ya alasıyla yansıtmasının ardından bir de Berker'e dişlerini göstermesi, sonrasında da hiçbir şey yokmuşçasına Burcu ile konuşmasıydı. Bu durumu anlamak, tatlı yapmaktan daha zordu Uğur için.

"Alamadım. Yengen yoruyor beni." Serhat iç çekip bakışlarını cama yönlendirdiğinde Sefa'nın ağzından çıkan cümle ile anında ona döndü.Hem dönen gözler sadece onunkiler değildi, yanındaki adam da hızla doğrulup arkasına çevirmişti gözlerini.

"Enişte geçen gece daha çok yormadı mı?" İkisi de kocaman açtıkları gözlerini Sefa'dan çekmiyorlardı. Uğur ise anlamsız bakışları ile bu üçlüyü süzüyordu. Sefa'nın yüzündeki muzip gülümseme, hayra alamet değildi. Mavi gözlerinden bu ikiliye bir ok misali saplanan ima yadsınamazdı.

Ne diyeceğini bilemeyen bu ikiliyi kendi attığı kuyudan çıkartan da Sefa oldu. Adeta dalga geçercesine iki dakika boyunca cevapsın kalan sorusunu kendini cevaplamıştı;

"Hani güreşiyorsunuz ya, ondan dedim. Barbaros yoruyordur güreşte."

İkisi de rahatlamanın getirdiği rehavete kapılmadan olayı toparlamaya çalıştılar. Zaten ziyadesiyle sıçmışlardı, bir de sıvayamazlardı.

"Haa! Öyle ya. Ama sürekli güreşmiyoruz. O yüzden anlayamadım." Barbaros kendince toparlamıştı ama o gece çıkan inleme sesleri aklına geldikçe içine bir gülme gelen Sefa, başıyla onaylamakla yetinmişti. Bir şey deseydi, kahkahalarını tutamayabilirlerdi.

Evet Türkiye'delerdi. Bazı gerçekliklerin bilincinde hareket etmeleri onların yararına olurdu elbet. Sadece kazık kadar olmuş bu iki adamın liseli aşıklar misali bir şeyleri belli etmeme tavırlarını komik bulmuştu Sefa.

Bu sessizliği kesen şey ise geldiklerini haberdar eden fren sesi oldu. Hızla kulise yürüyen bu ikilinin yine yan yana gitmeleri ise Sefa için bir tebessüm sebebi oldu.

-------

Balkona çıktıklarında başta birlikte oturan Serhat ve Barbaros'un arasına biri girmeseydi, olmazdı. Serhat çekinmeden ona uzun uzun dokunabilse kıyametler kopar, Barbaros ondan fiziken uzakta duran adamın kokusunu doya doya alabilse dengeler şaşardı sanki. Ne büyük tantanaydı bu böyle?

Araların oturan Esra'ya memnuniyetsizliklerini belli etmemeye çalışsalar da yüzlerindeki ifadeleri gizleyemiyorlardı. Sürekli birbirleri ile konuşup arada onu bırakmak istemezlerdi. Kendi muhabbetlerini başka zaman yapacaklardı anlaşılan.

Barbaros yüzünü Celal'e çevirip ona laf attı. Eğer konuşmazsa, kafasına bu geceden başka hiçbir şey gelmeyecekti ve balkondan izleyecek de olsa lavaboluk bir durumu başına sarmak istemezdi.

"Ee Celal?" dedikten sonra dikkati kendine çektiğini fark ettiğinde devam etti. "Kim elenir sence? Ben Gülşah'a 50 basarım." dedi. Bu tepkisiyle gülen Celal, Serhat'ın bakışlarını üzerinde hissetmeye başladığında çekindi.

Balkon - düzenlemedeWhere stories live. Discover now