-10

216 12 40
                                    

Sabah gözlerini birbirlerinin kokuları ile açan bu iki adamın mutluluğu tüm Dünya'ya yetebilirdi belki o an.

Freud'e göre mutluluk, bir yanda acı ve haz yoksunluğunun olmaması; diğer yanda ise hazza ilişkin güçlü duyguları yaşamaktır. O'na göre mutluluk, en dar anlamıyla zevk yani haz hissidir ve mutluluk dediğimiz şey ileri derecede engellenmiş ihtiyaçların doyurulmasından gelmektedir.

Bu iki beden; Freud'un mutluluk tanımına somut bir örnek oluşturuyor, aldıkları hazzın ve dengelenen duyguların sonucunda tam anlamıyla mutlu hissediyorlardı.

"Barbo?" dedi Serhat, sesinin kısılıp kısılmadığını anlayamamıştı fısıldadığı için.

Barbaros daha tam açamadığı gözlerini Serhat'a çevirmeye çalıştı, Serhat'ın altında kalan kolunun parmaklarının ucundaki karıncalanma ile açılmıştı bilinci; çok da yardımcı olamamıştı aslında. Yarı uyur-yarı uyanık şekilde "Hı?" diyebildi sadece.

"Kolun ağrımıyor mu?" diye fısıldadı yine Serhat, oysaki Barbaros kolunu çoktan gözden çıkarmıştı.

"Bilmem, hissetmiyorum." Geçiştirmesinden uykusuna devam etmek istediği açıkça belli oluyordu.

"Ben kendi yatağıma gideyim, sen rahat rahat yat." diyip ayaklandığında başka bir homurdanma durdurdu onu;

"Kokun olmadan nasıl nefes alacağım ben, kolum olmasa da olur." Serhat bu sözle kıkırdasa da birkaç saat sonra yanındaki adamın yarışamama ihtimalini göze almak istemeyip, koluna masaj yapmaya başladı. Her bir dokunuşu profosyonelceydi ama bir yandan da sanki porselen bir bebek edasıyla dokunuyordu ona, zarar vermekten ölesiye korkuyordu.

Yanında uykusuna doyamamış adamı uyandırmak istemese de çalışmaları gereken şeyler vardı

"Ne demiş Tanpınar?"

Barbaros yine bir edebi soruyla karşı karşıya gelmişti, meraklı görünmeye çalışarak sordu;

"Ne demiş tatlım?"

Serhat cümle biter bitmez hangi örneği vereceğini unutmuş, bambaşka bir şeye vermişti odağını;

"Tatlım mı dedin sen bana?"

"İstersen aşk kuşum da diyebilirim, bi'tanem de olur, hele sana 'hayatım' çok yakışır sana."

Serhat anlamsız bakışlarını sürdürüyordu;

"Biz şimdi ne olduk yani?"

"Bırak laga lugayı, ne demiş Tanpınar?" diyerek bu afallamayı avantaja çeviren Barbaros, Serhat'ı kendi silahıyla vurmuş olacaktı.

" 'Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir. Asıl mesele, birbirimize hayatlarımızı verebilmektir. Baştan aşağıya, sadece bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip oradan tek bir ruh olarak çıkabilmektir.' demiş... Ben sana hayatımı sunuyorum Doğramacı, sadece bedenimle olacak iş değil bu. Bu 'sevgililik' de zaman olmadan olmayacak bir şey değil. Seni üzüp, yoracak bir şey yapmak istemiyorum. Gel, zamana bırakalım olayları."

Serhat bu anlayışı kendisinin dahi kendisine göstermediğini fark ettiğinde gözleri doldu, sağ gözünden bir damla yaş Barbaros'un masaj yaptığı koluna damladığında, birkaç saniyelik ayrılıkta bile birbirlerini özleyen bakışlar tekrar kavuştular.

"Olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş.." *

Bu melodiden imayı çok yanlış anlayan Serhat suratını astı;

"Ben arkadaşın değilim Yoloğlu." Gözlerindeki yaşı silmeye yeltense de iki adet el kendisini engellemişti, ardından önce yüzünde minik bukleler sonra gözlerinde bir dudak hissetmiş; bu hislerini nasıl ifade edeceğini bilemeyip kocaman bir gülümseme bahşetmişti karşısındaki adama.

Balkon - düzenlemedeDonde viven las historias. Descúbrelo ahora