-2

267 18 47
                                    

Serhat, hızla kafasını iyi yana salladı. Adonis'e benzetip gözlerini alamadığı, kendisini değerli hissettiren adama.. "Kafanı sallama öyle, zaten boğuk geliyor sesin anlayamıyorum ne dediğini." diye söylendi karşısındaki adam. Gayet de anlamıştı oysaki tavrını, sadece burnundan onca kan kaybedip, doğru düşünemezken söylediği şeyleri önemseyip onu utandırmak istemiyordu. Kendi de umutlanmak istemiyordu...

  Serhat rahatlamış bakışlarla gözlerini buklelerde bulmuşken, buklelerin sahibinin kalp ritimleri düzene girememişti. Abartıyorsun.. dedi kendi kendine. Adamın nişanlısıyla problemlerinin olması ilk gördüğü adama, bu kendisi oluyordu, atlamasını gerektirmezdi.

Gözü bir anlığına duvardaki saate kaydı; 7.19. gece içmiş, ağlamış, yorulmuş iki kişiye nazaran gayet erken kalkmışlardı. Çekime meredeyse iki saat vardı. "Sen dinlen, ben geliyorum hemen." dedi Barbaros elindeki buz torbasını uzun ve zarif parmaklı ele bırakırken. Serhat, kendini değerli ve mutlu hissetmişti kısa bir anlığına; kaygısız, dertsiz ve mutlu...

Duygularının nasıl olması gerektiğini düşünmemişti birkaç saniyeliğine. Ardından mantığı tekrar devreye girdi. Yüzüne yaptıklarının yanlış olduğunu öyle sert çarptı ki yüzüne Serhat buzu burnundan çekip tüm yüzüne bastırmak istedi. Soğuğun düşüncelerini durdurabileceğini düşündü, hayatta kalma kaygısının etik ve düşünce yetisini bitirmesini istedi. "Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum" sözü gelmişti aklına, başta kafasını ne kadar karıştırsa da Sezai Karakoç'u okudukça kendine paylar çıkarmış, hayatını yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşadığını kafasına kazımış lakin bunu düzeltmek için bir girişimde bulunmaktansa, kendi çapından çıkmamaya devam etmişti. Konfor alanını geçememişti bir türlü.

Elinde kocaman bir tepsiyle gelen adamın görüntüsünden önce, kokusu düşüncelerinden ayırmıştı Serhat'ı. Tepsi neredeyse tamamen doluydu. "Sabahın köründe benim için bunları hazırladı mı cidden?" diye düşünmeden edemedi; önemsenmek, üzerine titrenmesi, onun için çaba sarf edilmesi uzun süredir yaşamadığı duygulardı. Hatta en son çocukluğunda yaşadığını bilse de o anları hatırlayamıyordu. Her daim gösterdiği güçlü duruşu, sert mizacı ve ıssız adam tavırlarının arkasındaki ilgi bekleyen çocuğu kinse görmemişti; Barbaros dışında..

"Tahin-pekmez getirdim, kan yapar." diyerek sessizliği bozdu Barbaros. Elindeki tepsiyi yavaşça Serhat'ın bacaklarına koydu. "Rahatsız etmiyor, değil mi?" diye sormayı da ihmal etmemişti.

Serhat kafasını yavaşça iki yana sallamıştı bu sefer. "Sadece tahin-pekmez değil tabii; domates, salçalı ekmeği umarım seviyorsundur, yumurtaya da biraz zerdeçal attım ağrını keser ve dünkü tekilayı sindirmen için yardım eder. Öğlen de arada kırmızı et hazırlayacağım sana..." Serhat bir süre sonra kendisine getirdiği yiyecekleri ve bunların faydalarını anlatan adamın yüzünde kaybetmişti odağını.

Öyle ilgili ve anlayışla anlatıyordu ki gözleri yine dolabilirdi. Karşısındaki adam için yakışıklılık abidesi diyemezdi ama o kemerli burnun başka kimseye yakışamayacağından adı kadar emindi. Bukleleri arada yüzüne düşüyor ve Barbaros sanki karşısındaki duygu karmaşasındaki adamı çıldırtmak istercesine buklelerini arkaya atmıyor, üfleyerek uzaklaştırmaya çalışıyordu.

Duygularına hakim ol Serhat, iki saat içinde kendine gelmen lazım. İç sesinin ardından yine gerçekliğe döndüğünde elindeki ekmeğe tahin pekme sürmekte olan elleri gördü. "Kendim yiyebilirim Barbaros, yaptıkların için teşekkür ederim." Yedirmesini istiyorsun, bırak işte. "Yutmaya çalışırken burnundaki tamponlara dikkat et olur mu, basınç uygulamasın." Serhat anladığını belli edercesine kafasını sallarken, karşısındaki adam tüm bilgilerini önüne sunarmışçasına bir şeyler anlatmaya devam etti.

Balkon - düzenlemedeWhere stories live. Discover now