"Tunç benim abim!" dedim ve kollarının arasından çıkmaya çalıştım. İzin vermedi. "Siz onun üstüne geldiniz. Babasıyla ve Tekin'le kıyasladınız. Yetmedi, onun size bir açıklama yapmasına bile izin vermediniz. Siz beni hayal kırıklığına uğrattınız. Özelliklede sen Melih!"

"Ahu ben yaptığımız şeyin doğru olduğunu savunmuyorum ama sende en az benim kadar geçmişi biliyorsun yavrum."

Geçmiş... Bizden bir türlü geçmek bilmeyen acı geçmiş.

Duş başlığından hala akmaya devam eden soğuk su bizi ıslatıyordu. Suyun soğukluğu kadar Melih'in sözleri de buz gibiydi. Evet, geçmiş vardı ama bu geçmiş bir tek Tunç yüzünden olmamıştı. Evet, geçmiş vardı ve bu geçmişte Tunç hep onların tarafında saf tutmuştu. Bu durumu göz önünde bulundurmamışlardı. Belki de en büyük kızgınlığım bu yüzdendi.

"Yapma Melih." Dedim itiraz ederek. "Abimin geçmişte veyahut şimdi hep sizin tarafınızda olduğunu bal gibi biliyorsun. Ya o sırf benim için zamanında babasından vazgeçti. Bunlara bizzat sende şahitlik ettin."

"Ben bunu inkar etmiyorum ki Ahu." iki eliyle yüzümü kavradı. Başparmakları usulca yanaklarımı okşadı. "Senin söylediğin her şeyin farkındayım ve gayette iyi idrak edebiliyorum. O akşam masada olanlar oldu bir kere ne yapayım zamanı mı geriye alayım?" gözlerini kırpmadan gözlerimin içine baktı. "Ben Tunç'a karşı üstüme düşeni yaptım. Emin ol çocuklarda yaptı ve Tunç bu durumu uzatma gereği duymadan bizi affetti."

Ellerimi ellerinin üzerine koyup itmeye çalıştım. "Ben abim gibi bu durumu hemen kabullenmek istemiyorum." Dediğimde Melih'in gözlerinde bir şimşek çaktı. "Yapma Ahu bak sinirleniyorum." Ellerinin üstünde olan ellerimi bir çırpıda kendi ellerinin arasına aldı ve bizi uzandığımız yerden kaldırdı. Hala yerdeki duş başlığından boşu boşuna akan suyu kapattı ve tekrardan ela gözlerini kahve gözlerime dikti.

"Bak güzelim, şu siktiğimin dünyasında tartışmak isteyeceğim son kişi bile sen değilsin. Ha yok ben illa senin başının etini yemek istiyorum dersen başımla gözüm üstüne! Hiç bıkmadan senin serzenişlerini dinlerim ama..."

"Ama..." dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Ama bu serzenişler seninle alakalıysa Ahu."

Az önce havaya kalmış olan kaşlarım anında çatıldı. "Ne demek istiyorsun?" diye sordum.

"Konu başkası olduğunda hemen savunmaya geçiyorsun ve karşımda duruyorsun. Eyvallah yap savunmanı ben bir şey demiyorum ama herkes kendini savunabilir Ahu. Kimsenin senin savunmana ihtiyacı yok. Başkalarına karşı yaptığın tutumu kendine de yapıyor olsan seni anlayacağım ama sen sadece başkalarını savunuyor, konu kendine geldiğinde karşımda kediye dönüyorsun."

"Başkaları dediğin benim abim oluyor. Bilmem farkında mısın?" diye çıkıştım.

"Ne fark eder?" dedi Melih ve ekledi. "Abin, annen, arkadaşların sonuç itibariyle başkaları için savunmaya geçiyorsun. Ben seninle bizi tartışmak istiyorum başkalarını değil!"

Melih'in biten cümlesiyle bir süre gözlerinin içine bakarak söylediklerinin içinde haklılık payının beni ezmesine müsaade ettim. Kabul etmek istemesemde söylediklerinde maalesef ki haklıydı. Ama bunu onun bilmesine gerek yoktu.

"Neyse..." dedim gözlerimi gözlerinden kaçırdım. "Gece gece uzatmaya gerek yok. Ben çıkayım da sen duşunu al." Ondan uzaklaşmak için bir adım attığımda elinin içinde olan elimi sıktı.

"Gitme... Ben seninle birlikte duş almak istiyorum." Sesine yansıyan şehvetli istek beni günaha çağırıyordu.

"Olmaz. Hem şimdi Ela uyanmıştır gidip kızıma bakacağım."

BUZ YANIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin