14-✴KALP KIRIKLIĞI✴

Start from the beginning
                                    

Özgürmüşçesine...

O kadar koşmuştumki adımlarım daha fazla ilerlemeyerek dengesizce takılıp düşecek olurken tekrar dengemi bulmama neden oluyordu.

Koşar adımlarımı durdurup, ellerimi dizlerime vererek öne doğru eğilip bugünü unutmak istercesine derin derin nefes alıp veriyordum.
Ali'nin gözünde Tuğçe'den bir farkım yokmuş burada çalışanına nasıl davranıyorsa banada öyle davranmıştı. Onun için ben de sıradandım. Ama aptal kafam yaptıklarının bana özel olduğunu düşündürmüştü.

Koşmaktan ıslak yanaklarım buz kesilmişti. Ama ıslaklığı kurumuyor akmaya devam ediyordu.

"Aptal Efsuun!"

Kendi kendime saçma sapan kuruntularla aklımı bulandırmış, kendimi, beni sevdiğine inadırmıştım.

"Aptalsın kızım sen aptal!"

Yerimde doğrulup etrafıma göz gezdirdim. Çok karanlıktı sık ağaçlarla çevrili orman görüşümü engelliyordu. Etrafımda dolanarak etrafı gözledim. Geldiğim yerden tekrar düz gidersem doğru yolu bulurdum. Koşarken bir yere sapmamış düz koşmuştum.

Düşünceme güvenerek geldiğim yöne doğru adımlarımı ilerlettim. Ormanın ürkütücü canlı sesleri beni korkutuyor, neredeyse ormana koşarak girdiğim için pişman olacaktım. Ay ışığı ormanda yönümü bulmamda destek olurcasına yolumu aydınlatıyordu.

Ne kadar süre karanlık, ürkütücü ormanda ilerlemiştim bilemiyordum.
Yürüdükçe yanlış yoldaymışım hissine kapıldım. Yürüdüğüm yol doğru değil de yanlış yolsa ne yapardım ben. Bütün gece burada kalamazdım. Aksi halde sabaha karşı korku ve soğuktan donarak ölmem muhtemeldi.

Bağırsam beni duyarlar mıydı?
Bunu yaparsam Ali'den azar işitmek zorunda kalacaktım. Bu soğuk gecede, dışarıda olduğumu bilmemeli. Öğrenirse kaçma girişiminde bulunduğumu sanacak bu da bana eksi bir puan olarak geri dönecekti.

Yürürken sağ tarafımda bir çatırtı duyarak, bakışlarımı omzumdan sık çalılıklara çevirdim. Ay ışığının aydınlattığı büyük, parıltılı, korkunç gözler çalıların arasında beni izliyordu. Ürkütücü hırlama sesi kulaklarıma ilişince korkudan bayılabilecek raddeye gelmiştim. Yavaşça bedenimi sola çevirerek deli gibi hızla koşmaya başladım. Öyle hızlı koşuyordum ki önümü bile görmekte zorlanıyor bir yere takılmamak adına çaba sarfediyordum. Koşarken peşimde neyin olduğunu görmek için başımı arkama döndürdüm. Peşimde olan simsiyah bir kurttu.

Her ne kadar hızlı koşsamda o benden daha hızlıydı. Çok yakınımdaydı. Biraz bile durursam beni yakalayıp parçalara ayırıp bu geceki akşam yemeği olacağım kesindi.

Birdenbire takılıp dengemi kaybederek önüme döndüğümde derin çukurdan, sağa sapmakta geç kalmış ayağımın kayması ile çukuru boylamıştım.
Yüzüstü düştüğüm çukurdan yavaşça dizlerimin üzerinde doğruldum.

Çukurun başında, düştüğümden beri hiç susmadan havlayan kurda, bakışlarımı yöneltim. Keskin bakışları, ağzından köpük ve salya karışımı suratına bulaşmış, durmadan havlıyordu.

Çukurun derinliğinden atlamaya cesareti olmadığı için havlamakla yetiniyordu. Atlarsa çıkamayacağını bilecek kadar zeki bir hayvandı. Önümü göremeyipte düştüğüm, bu derin çukurdan, nasıl çıkacaktım.

Kurt gitmemekte o kadar ısrarcıydı ki bir an gözü dönüp çukura atlayacağından deli gibi korkuyor, olduğum yerde ürkek bakışlarımla korkutucu hayvana bakıyordum. Atlayacak diye ödüm koparken, tepki verip, kıpırdayamıyor haldeydim.

Kurt bir süre daha korkutucu sesi ve bakışlarıyla korkumun artmasına neden olurken, çukur başında, durmaktan vazgeçmiş beni çukurda yalnız bıraktığında akşam yemeği olmadığıma rahatlamıştım. Ama bu derin çukurdan nasıl çıkacaktım.

TUTSAK  Where stories live. Discover now