Bölüm 7

390 61 15
                                    


Bölüm 7

Dürdane'nin gözlerini açmasıyla kadınlar Yıldız'ı rahat bıraktı.

Yıldız da fırsattan istifade kendisini odadan dışarı attı. Odasına kapandı.

Dudağı kanıyordu, ayrıca vücuduna o kadar tekme atmışlardı ki bir yerlerinin kırıldığından korktu.

Bir ayna bulup kendisine baktığında şok geçirmek üzereydi. Dudağı patlamıştı, üstelik gözü de fena morarmıştı.

Hayatında annesinden babasından bile bir tek tokat yememiş olan Yıldız için fiziksel acı daha sonra geliyordu.

Onun canını yakan ailesi olması gereken insanlardan bu muameleyi görmekti.

Temiz bir bez bulup dudağındaki yaraya bastırdı. O sırada arkasında bir hareketlenme hissetti. Sanki biri geçmişti.

Hemen dönüp baktığında yatağın örtüsünün bozulmuş olduğunu gördü. İçi korkuyla titredi. Muskalarını da almışlardı artık. Onu koruyan bir şey yoktu.

Ancak az önce yaşadıklarından sonra cinlerden mi yoksa bu evin halkından mı daha çok korkmalıydı emin değildi.

O sırada kapı aniden açıldı. Gelen Ferhan'dı. Yıldız'a tiksinir gibi baktıktan sonra elindeki çiğ eti uzattı.

"Şunu gözünün üzerine koy. Daha fazla morarmasın."

Sanki Yıldız'ı az önce dövenler arasında o yoktu. Yıldız inanamadı önce. Hesap sormak için bile şaşkındı.

"Ne bakıyorsun be! Dürdane'yi hasta ettin sen. Hak ettin dayak yemeyi. Ölmediğine dua et."

"Ben Dürdane'ye ne yapmış olabilirim ki?" dedi Yıldız ağlamaklı olarak.

"Hala soruyor musun? Taşıdığın o muskalar yüzünden hastalandı çocuk."

"Ama onlar kötü bir şey değil ki. Koruma muskası." Dedi Yıldız itiraz ederek.

Ancak Ferhan'ın yüzü değişmemişti.

"Sen biliyor muydun muskaların koruma amaçlı olduğunu?"

"Ne zannediyorsun Yıldız? Hepimiz biliyoruz. Ama işte tüm mesele de bu."

Ardından eti bırakarak kapıyı çarpıp çıktı. Yıldız anahtarın kilitte döndüğünü duydu.

Onu odaya kapatmışlardı!

Kapıyı yumruklayıp, bağırıp çağırmayı düşündü ama

faydası olmayacaktı. Eti alıp acıyan gözünün üstüne koydu. Neyse ki dudağındaki kanama durmuştu.

Bir süre sonra da uyuyakaldı. Uyandığında gece yarısı olmuştu ve Haluk yoktu. Onun yerine daha önce hiç görmediği bir erkek çocuğu yatağın başında dikilmiş ona bakıyordu.

"Sen kimsin?" dedi Yıldız doğrularak.

Çocuk cevap vermeden bakmaya devam etti. Olağanüstü güzellikte bir çocuktu. Yıldız çocuğu birine benzetiyordu ama çıkartamadı. Evdeki tek erkek çocuk Efsun ve Hıfzı'nın oğlu Mehmet Ali'ydi ama bu o değildi.

Çocuk yemyeşil güzel gözleriyle ona bakarken kapı açıldı.

Yıldız kafasını çevirdiğinde gelenin o gece hamamda gördüğü siyah çarşaflı kadın olduğunu gördü. Ancak bu sefer yüzünde hiçbir korkutuculuk yoktu.

Mavi gözlü, bembeyaz tenli, pembe dudaklı çok güzel bir kadındı bu gelen. Ve kesinlikle kapıyı anahtarla açmamıştı. Öylece açıvermişti.

Yıldız göğsünde atan hızlı kalbini susturmaya çalışarak ayağa kalktı. Kadın içeri girmişti ama bu sefer de çocuk ortadan kaybolmuştu.

Tüm cesaretini toplayıp sordu.

"Sen... kimsin? O gece hamamda bana kaç diyen kişi misin?"

Kadın derim bir nefes aldı. Yıldız onun hamamdaki görüntüsünü unutamıyordu. Nasıl bu güzel kadını o surette görebilmişti?

"Otur." Dedi kadın. "Sana anlatacaklarım var."

"Sen kimsin?" dedi Yıldız sesini yükselterek.

Kadının gözünden bir damla yaş aktı ve cevap verdi.

"Ben Halis'in karısıyım."

Reşat Bey'in KöşküWhere stories live. Discover now