Bölüm 4

428 56 8
                                    


Bölüm 4

Yıldız hayatında ilk defa işte o an bayılmıştı. Bilinci yavaş yavaş açılmaya başlarken yumuşak hareketlerle biri onu dürtüyordu. Kara çarşaflı kadın aklına gelince yüreği ağzına geldi. Neyse ki gözlerini açtığında karşısında Dilek'i buldu.

"Yıldız! Yıldız!"

"Nerede? Nerede o?" diye korkuyla haykırdı Yıldız. Bir yandan da etrafına bakıyordu. Koca hamamda ikisinden başka insan yoktu.

İnsan diye düşündü Yıldız. İnsan mıydı ki o gördüğü?

"Başın kanıyor Yıldız. Sakin ol."

"Başım mı?" dedi elini kafasına götürerek. Hakikaten de eline sıcak bir sıvının değdiğini hissetmişti.

"Bereket ciddi görünmüyor." Dedi Dilek eline geçirdiği havluyla kanamayı durdururken. "Ah be kızım dikkat etsene ya daha kötü vursaydın kafanı."

Dilek'ten hiç ummadığı bu merhamet şaşırtmıştı Yıldız'ı. O zamana kadar ailede ona en soğuk davranan kişi oydu.

Neydi o gördüğü? Kaç derken ne demek istemişti? Rüya mı görmüştü? Uyuduğunu hatırlamıyordu. Üstelil çok gerçekçiydi her şey.

Dilek, Yıldız'ın kanamasını durdururken Yıldız bunları geçiriyordu aklından.

"Kanama durdu. Fazla sert vurmamışsın zaten. İstersen sabah bir hekime gösteririz ama ciddi durmuyor."

"Abla... Ben bir şey gördüm." Dedi Yıldız Dilek'in iyi davranışlarından cesaret bularak.

"Ne gördün?"

"Bir kadın vardı. Dudakları dökülen ve gözleri olmayan korkunç bir kadın. Uzun siyah bir çarşaf giyiyordu. Bana kaçmamı söyledi."

Yıldız söylediklerinin kulağa ne kadar korkunç geldiğini bilse de birine anlatmaya ihtiyaç duymuştu o anda. Dilek onu delilikle suçlayacak diye bile düşünmemişti.

Neyse ki korktuğu gibi olmadı. Gülümsedi Dilek.

"Rüya gördün herhalde. Ben geldiğimde yoktu kimse"

"Ama çok gerçekçiydi. Zaten onu görünce korkudan bayıldım."

Dilek'in yüzünden acı bir ifade geçti. Biraz durduktan sonra ani bir karar vermiş gibi Yıldız'ın elini tutarak konuşmaya başladı.

"Bak Yıldız senden çok dikkatli olmanı istiyorum. Bu evde gördüğün ve duyduğun şeylerin peşinden gitmemelisin. Ne kadar çok gidersen o denli..."

Dilek Yıldız'ın elini bırakıp ayağa kalktı. Panik içinde yürüyordu şimdi hamamın içinde.

"Hayır. Hayır olmaz. Olmaz. Rahat bırakın onu."

"Abla." Dedi Yıldız korkarak. "Kiminle konuşuyorsun? Ne demek bunlar?"

Dilek tekrar Yıldız'ın yanına geldi. Ağlıyordu şimdi.

"Lütfen dediğimi yap Yıldız. İyi bir kızsın sen. İncinmeni istemiyorum ama yaktılar senin de başını. Böyle olmamalıydı hayır. Nazmi gibi..."

Dilek cümlesini tamamlayamadan ağlamaya başladı. Kriz geçiriyor gibiydi şimdi. O kadar şiddetli ağlıyordu ki Yıldız onu teselli etmeye çalışıyordu şimdi.

"Abla lütfen ağlama. Nazmi kim?"

Dilek Yıldız'a sarılmış, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu şimdi.

O sırada Yıldız'ın eltisi Ferhan geldi. Aceleyle yanlarına koşup Dilek'i Yıldız'dan ayırdı.

"Birdenbire ağlamaya başladı Ferhan yenge."

"Bırak sen bırak." Dedi Ferhan Yıldız'ı tersleyerek. "Haydi Dilek." Dedi ve Dilek uysal bir tavırla Ferhan'la birlikte hamamdan çıktı. Yıldız çok korkmuştu. Hamam boşken daha ürkütücü görünüyordu şimdi. Aceleyle ve etrafına sürekli bakarak yıkandı Yıldız ve odasına gitmeden önce Dilek'e uğrayıp nasıl olduğuna bakmaya karar verdi. Ferhan ve Dilek'in konuşmaları geliyordu.

"Ben gelmesem anlatacak mıydın? Aklını mı kaybettin sen? Mahvederler seni Dilek. O kadar söylüyorum."

"Beni zaten mahvettiler." Dedi Dilek ağlayarak. "O zavallı kızcağızı da mahvedeceksiniz."

"Sen... Dur bakayım."

Ferhan aniden kapıyı açtı ve Yıldız onunla burun buruna geldi.

"Ne oldu şimdi de kapı mı dinliyorsun?"

"Ben Dilek'in nasıl olduğuna bakmaya gelmiştim."

"İyi iyi gayet iyi." Dedi Ferhan neredeyse bağırarak. "Dolaşma gece vakti buralarda. Git odana. Haydi."

Ve Yıldız'ın bir şey demesine fırsat bırakmadan kapıyı kapadı.

Yıldız da kafası karmakarışık ve korkmuş bir halde odasına gitti ve uyumaya çalıştı.

Gece vakti yine bir sesler duydu. Bu sefer odanın içinde biri var gibiydi. Yattığı yatak sallanıyordu sanki. Gözlerini açtığında kapının çarptığını ve birinin çıktığını gördü yalnızca. Hemen kalkıp kapıyı açtı ancak görünürde kimse yoktu.

Sabah olduğunda kahvaltıda Dilek'i göremedi. Halis de yoktu. Haluk zaten yoktu. Belkıs'a sokularak Dilek'in nerede olduğunu sordu.

"Adaya gönderdik şekerim." Dedi Belkıs kayıtsız bir tavırla.

"Neden? Tek başına mı?"

"Ne fısıldaşıyorsunuz öyle?" diye sordu Refika Hanım otoriter bir sesle.

"Dilek ablam adaya gitmiş de!"

"Evet. Sana mı soracaktık gelin hanım?"

"Ben... merak ettim sadece." Dedi Yıldız gözleri yaşla ıslanırken.

"Sinirleri bozulunca hep göndeririz." Dedi Kamer boş bakışlarla.

Yıldız daha fazla bir şey diyemedi. Kahvaltıdan sonra Refika Hanım her zamanki gibi herkesi odasına gönderdi. Yıldız kahvaltıdan sonra Belkıs'la ya da diğerleriyle biraz sohbet etmek istemişti ama kimse oralı değildi. O da kendi odasına çıktı. Bu sefer odasında olağandışı bir şey yoktu. Her şey yerli yerindeydi. Bir şey hariç.

Sabah uyandığında yatağın yamulduğunu fark etmemişti. Ama şimdi görebiliyordu. Çarşafın altına bir şey sıkıştırılmıştı. Elini uzatarak sert nesneyi aldı.

Bir muskaydı bu.

Reşat Bey'in KöşküWhere stories live. Discover now