YH • 13 | RUHU YAKAN KELİMELER

En başından başla
                                    

Pencereden içeri süzülmek isteyen rüzgâr önündeki ince, tül perdemi yukarı doğru havalandırıp esintisini bana dokundurdu. Tenim ürperdi. Penceremi sürekli açık bırakma huyumu terk etmeliyim çünkü belli ki ordan odama dalmıştı Savaş. Madem buraya kadar gelmişti, onu kovmayı biraz bekletip derdi her neyse onu bu gece öğrenecek ve bu işi toptan bitirecektim. Gerçi üzerimde yalnızca mini bir havlunun olması ve gözlerini utanmadan bedenime dikmesi canımı sıkıyordu ama neyse.

"Nüket," diye, tekrar seslenen babama ne diyecektim şimdi? 

Kısık bir sesle, "Sakın sesini çıkarma," diye uyardım Savaş'ı. 

Savaş, ifadelerini gözlerinin derinlerine itip sırıtarak, "Hay, hay, sen nasıl istersen," diye fısıldadığında, parmak uçlarım o sırıtmayı bir kağıdı ikiye yırtar gibi yüzünden yırtma isteğiyle doldu taştı.

Sonra derin bir nefesi ciğerlerime gönderip kapıya yaklaştım, o kadar ki dudaklarım bir an kapıyla buluşacak sandım. Kulpu kavrayıp, "Efendim baba?" diye cevapladım.

"Ne oldu kızım?" diye sordu önce. "Çığlık sesini duydum."

"Banyodan çıktım şimdi." Bunu söylemekteki amacım, müsait olmadığımı öğrensin diyeydi. "Ayağım takıldı ve düştüm," diye açıkladım. Endişelenmemesi içinde hızlıca ekledim. "Ama iyiyim, hiçbir sorun yok."

Derin bir nefes aldığını işittim. "Peki," dedi ama sesine ayrı bir şey tutunmuştu, bir an üzüntü gibi geldi sanki. "Yardıma ihtiyacın olursa söyle."

Duraksadım, hemen cevap veremedim. "Tamam," dedim başıma bir iş gelseydi de ondan yardım istemeyeceğimi bilerek. Aramızda artık ciddi bir uçurum vardı. Gayet tabii, babam da bu uçurumun farkındaydı. "Merak etme."

Bir süre babamın gidiş seslerini duymak ve tamamen uzaklaştığını işitmek için kapıya kulağımı dayayıp sessizce bekledim ama babam gitmek yerine orda durup dikilmeye devam ediyordu. Kaşlarımı çatıp kulağımı biraz daha kapının soğuk yüzeyine bastırdım, ne oluyordu? Niye gitmiyordu? Cevabım onu tatmin etmemiş miydi? Yoksa bana başka şeyler söyleme niyetinde miydi? Neyseki birkaç dakika sonra uzaklaşan adım seslerini işittiğimde rahatladım. Yavaşça doğrulup, "Sonunda," diye fısıldadım ve elimi çarpan göğsüme yerleştirdim. Savaş'la aynı odada olduğumuzu unutup ekledim. "Gitmeyecek sandım bir an."

Ve hâlâ yatağında umursamaz bir edayla duran Savaş'a döndüm.

Kollarımı göğsümün altında bağlamak ve ters ters bakarak onun üzerinde psikolojik baskı kurmak istiyordum fakat üzerimde süper mini elbise görevini gören havlum varken, pek de akıllıca bulmadım bu fikri. Kaşlarımı çatarak, "Ne işin var evimde, odamda," diye konuştum ters bir tonda. Üstelik o kadının siniri de vardı üzerimde. "Odama bu şekilde gizlice girmeye hakkın yok, kafana şu an bir şey geçirsem nefsi müdafa sayılır biliyorsun, değil mi? Hemen çık evimden, Savaş!"

Savaş bana birkaç adım attı. "Eğer seni çağırdığım o yemeğe gelseydin, buraya kadar gelip evine, odana girmek zorunda kalmazdım." Duraksayıp etrafına baktı, en son bakışları duvara monte edilmiş küçük beyaz kitaplığımda durdu ve bakışlarını tekrar çekmeden ekledi. "Bu arada küçük odan çok şirinmiş, tam da senin zevkine göre."

Gözlerinin kitaplarımda uzun kaldığını fark ettim, inceliyor muydu sahiden? Bana en son görmek istediğinden, böylece benim hakkımda bilgi sahibi olabileceğinden bahsetmişti. Kahretsin ya, yani bu adam şu an odamın ortasında durmuş ve benim hakkımda analiz mi yapıyordu? Sadece kitaplarıma bakarak bunu yapabilir miydi? Yok artık! Birden zaman durmuş, akrep ve yelkovan düşüncelerimi durdurmuş gibi gözlerim bu görüntüde tutsak kaldı ve bu olasılık zihnime sığması imkânsız bir düşünceye dönüştü. Hiçbir insanın kitaplarıma bakmasından rahatsız olmamıştım. Şu âna dek. Fakat Savaş Akduman bunu yapınca, kendimi onun tarafından soyuluyormuş gibi çırılçıplak hissedeceğim hiç aklıma gelmezdi. 

YARALI HAYALLER (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin